AYLAKLIK

(Bu yazı Kasım 2017’de oggito.com’da yayımlanmıştır)

15.İstanbul Bienali kapsamında açılan bir serginin adıydı: “Aylaklar.

Küratörlüğünü Bige Örer’in yaptığı sergi, yüzlerce aylak adamın dolandığı Taksim’in orta yerindeki Fransız Kültür Merkezi’nde açılınca, o aylaklardan biri olan beni konu üzerine düşünmeye zorladı.

Nedir aylaklık ?

Fransızcası “flaneuse”, İngilizcesi “idle” olan bu kavramın Türkçe’deki karşılığına “boştagezer” diyebiliriz. Sokaklarda yürüyen, etrafa bakan, seyyar bir insandır aylak adam ama kesinlikle işsiz-güçsüz değildir. İsterse çalışabilir, para kazanmayı bilir ama bunu yapmayı istemez. Sorun şu ki aylak bir adam için çalışmak sıkıntı vericidir. Sabah hep aynı saatte kalkmak, giyinmek, traş olmak, işe gitmek ve sonra her gün aynı saatlerde eve dönmek aylak adamın içine girmekten nefret ettiği bir düzendir. Onun için hayatın en büyük zevki, zamansız vakitlerde kendini evde görmek, sonra istediği an sokağa çıkıp başka insanların ve ortamların içine girmek ve olanı biteni güzelce seyretmektir. Bunları yaparken yürür, izler, düşünür ve muhakeme eder. Üstün gözlem gücüne sahip aylakların iyi yazar olmasının nedeni işte budur.

Aylaklar kendilerini serbest düşüncenin akışına ve ritmine bırakır. Yürüyen, gezinen, yer değiştiren adamdır aylak. Şehrin içinde amaçsızca yürürler. İngilizlerin “windows shopping” dedikleri vitrinlere bakma eylemini gerçekleştirirler. Aylak olmaları modayı takip etmelerini engellemez. Yine de çoğu aylak rahat giyinmeyi sever. Rahat hayat bunu gerektirir.

Yürüme ile düşünme arasındaki kökenleri Antik Yunan’a kadar uzanan ilişkinin çok sayıda örneği ve bu konuda yazılmış çok sayıda kitap vardır. Melih Cevdet Anday’ın “Aylaklar” adını taşıyan romanı, Osmanlı konağında hazırdan yiyerek yaşayan bir ailenin, kendilerini ve ülkeyi sorgulamalarını anlatır. Şükrü Paşa Konağı’nın sakinleri bunu yaparken aylaklığın yoksulluktan gelmediğini bir güzel anlatır hepimize.

Yürümek (yahut aylaklık) entelektüel üretime esin verir. Aylaklar daima yalnızdır ve tek başına yapılan yürüyüşlerde farklı düşünme formlarına erişilir. Richard Long, Janet Cardiff ve Esther Polak gibi birçok sanatçı yürümeyi bir sanat formu olarak kullandı. Edebiyatta Balzac ve Baudelaire tarafından bir figür olarak sıkça kullanıldı. Örneğin Fransız romancı Balzac, aylaklığı gezgin bir gözlemciden fazlası olarak, kentin gizemlerini çözmeyi ve insanları tanımayı amaçlayan bir bilge kişi olarak resmetti. Frederic Gros “Yürümenin Felsefesi” adlı kitabında aylak insanı “inanılmaz karşılaşmaları, şüphe uyandıran anları, geçici tesadüfleri yaşayan birisi” olarak tanımlar ve onun “tüketilemez birisi” olduğunu söyler.

Evet, aylaklık sonsuzdur. Orhan Veli’nin “hava bedava, su bedava” mısralarında olduğu gibi keyfi yerinde bir aylak için hava ve su yeterlidir.

Yusuf Atılgan “Aylak Adam” romanında C. Adını verdiği kahramanı tam bir aylak olarak dolaştırır ve gördüğü kadınlara aşık eder. Yazarın “Anayurt Oteli” romanında da aylaklığın ayak izlerine rastlarız. Atılgan’ı yakından tanıyanların tanıklığına kulak kabartırsanız, onun yalnızlığı sevdiğini, yaşadığı köyde ve kentte bir başına aylaklık sergilediğini anlarsınız. Sonradan filme çekilen bu romanın ana karakteri Zebercet’tir ve aylağın önde gidenidir.

Nuri Bilge Ceylan’ın çoğu filminde de aylaklara rastlarız. Bunlar kah sokaklarda sessizce gezip sigara içerler, kah banklarda oturup denizi seyrederler. Ev bark sahibi olan aylaklar ise başka bir aylağı evinde istemez. İçki içip kitap okurlar ve cinsel yalnızlıklarını porno film izleyerek giderirler.

Sadece bunlar değil, Oğuz Atay’ın “Tutunamayanlar”ında, Leyla Erbil’in “Tuhaf Bir Kadın”ında, Sevgi Soysal’ın “Yenişehir’de Bir Öğle Vakti”nde aylaklara rastlar ve onları yakından tanırız.

Cervantes’ın Don Kişot’u tam bir aylak değil midir ? Peki ya Faust ?

İtalyan yazar Alberto Moravia’nın “Aylaklar” romanı da aylaklığı anlatır. Bir farkla: Moravia tüm romanlarında ve oyunlarında olduğu gibi bu romanında da cinselliği fazlasıyla kullanmıştır. Sevişmeyi seven bir adamdır Moravia ve bunu hiç saklamaz.

Virginia Woolf “Mrs.Dalloway” romanında aylaklara yer vermekle kalmaz onları yürüme eylemiyle birbirlerine bağlar ve konuşturur. Woolf, şehir caddelerinde yürümenin hazzını sevenlerdendir. Tıpkı tüm aylaklar gibi.

Aylaklık düzen eleştirisini de beraberinde getirir. Kurulu sisteme karşı isyankardır aylak adam ama bunu sert hareketlerle veya sivri sözlerle belli etmez. Aylak, amaçsız yürüyüşlerle, sürüklenmelerle hatta kaybolup gitmelerle gösterir kendini.

Aylaklık ciddi bir potansiyeli barındırır. Düzenin dayattığı üretim biçimlerine başkaldıran adamdır o. Kendi hayallerinin, tutkularının peşinden yürüyerek gider. Sonunda ulaşamasa bile aylaklığının keyfini sürmek bile onun için yeterlidir. Varmaktan çok yolculuğun kendisidir keyifli olan.

Aylaklık keyiflidir.