DENİZ ROMANLARI

(Bu yazı 26 Aralık 2020’de kayıprıhtım.com sitesinde yayımlanmıştır)

İnsanın denizle olan ilişkisi, yeni dünyalar keşfetmek için onunla boy ölçüşme mücadelesidir. Kendi gelişimine paralel olarak önce nehirleri sonra küçük denizleri ve sonra Akdeniz’i aşmak için tekneler tasarlayan insanlar, zamanla gözünü okyanuslara dikmiş, gözün alamadığı ve aklın sınırlarını zorlayan uzaklıklara gitmeye çalışmıştır. Bu mücadele aynı zamanda coğrafya biliminin ve haritacılığın gelişmesine, yön bulma kabiliyetinin artmasına yardımcı olmuştur. Her ne kadar sekstant aletinin düşünsel temellerini Araplar atmış olsa da, onu yıldızlar ile yeryüzü arasındaki mesafeyi ölçerek denizcilere yön ve yer tayin etme aracı olarak kullanılmasını sağlayan Batılı kaşiflerdir. Yön bulma kabiliyetinin gelişmesi ve açık denizlere uygun gemilerin yapılmasıyla birlikte uzun deniz yolculuklarına çıkmak mümkün olmaya başladı. Henüz keşfedilmemiş, keşfedilmediği için  haritaya konmamış adalar şeytanın saklandığı yerlerdi ve gemiciler oralara yelken açmaya korkarlardı. Gemiciliğin gelişmesiyle birlikte binlerce denizciyi öldüren iskorbüt, sıtma ve çiçek hastalıklarıyla mücadele etmenin yolları da bulundu. Geçit vermez su çölleri olan okyanuslar artık geçilebilir hale gelmişti. Yeni yerleri keşfedip oraları Hıristiyanlaştırmak, Vatikan’ın da teşvik ettiği bir yolculuktu. Portekizliler Müslüman olmayan toprakları alabilmek için kendilerine gereken Papalık iznini 1452’de aldılar. Papa 5.Nicholas, Portekiz Kralı Alphonso’ya verdiği izin mektubunda, dinsel müsaadenin ömür boyu olduğunu ve hiçbir şekilde kısıtlanmadığını belirtir. Yani bu “kutsal yolda” her şeyi yapmak serbesttir.

Denizcilik kendi edebiyatını doğurmuştur

Yazarlar, sonsuzmuş gibi gelen denizaşırı yolculukları, insanlığın içsel yolculuklarına çevirirler. Okyanusların dehşet veren fırtınalarında ve çoğu kez insanı dinden çıkaran büyüleyici güzelliğinde yapayalnız kalan denizcinin bir insan olarak portresidir anlatılan. Jack London bunu en iyi yapan yazarlardan biridir. Kuşkusuz, 14 yaşında okulu bırakarak bir gemiyle Japonya’ya gidip-gelmesi, onun denize ve denizcilere yakın olmasının nedenidir.

Jack London’ın  Denizkurdu romanı tamamen denizde geçer. London, bu romanında hayatın acımasızlığını Kaptan Wolf Larsen ile gösterir. Yasalara ve geleneksel değerlere uygun davranan kişi ise varlıklı bir aileden gelen Van Weyden adlı yolcudur. Biri hayatın değersizliğini tekrarlarken, diğeri üyesi olduğu üst sosyal sınıfın yükümlülüklerini sorgular. Denizde geçirdikleri süre boyunca Kaptan Larsen ona korkusuzluğunu gösterirken ölümle burun buruna yaşamanın kişiliğine yüklediği ilkesizlikle denizcilikten başka hiçbir kural tanımaz ve ahlaksızlığını saklamak gereği duymaz. London’ın deyimiyle, endüstriyel örgütlenmenin başkalarının yaşamını kontrol etme hakkını kendilerine verdiği bu adamların duyarsızlığı dehşet vericidir. [1]

Tüm gemilerde olduğu gibi Hayalet adlı bu gemide de kadın yoktur ve aylarca sadece erkeklerin ve denizin egemen olduğu bu ıslak dünyada gemi adamları daha da vahşileşir. Bilinen bir kavram, uyulan bir kural kalmaz.

Robert Louis Stevenson’ın 1881’de yayımlanan Define Adası romanında da para ve iktidar için birbirini öldürenleri okuruz. Yasalar ve ahlak kuralları Avrupa’da, eski topraklarda kalmıştır. Define Adası’na gömülen altınları bulmak, birkaç kişi hariç herkes için bir kişilik sorunu haline gelmiştir. John Silver’ın eylemleriyle hayata ve paranın insanları ne hale getirdiğine bakarız. Bu romandaki geminin adı ise Hispaniola’dır. [2]

Ernest Hemingway’in Yaşlı Adam ve Deniz ve Edgar Allan Poe’nun Nantucketlı Arthur Gordon Pym’in Öyküsü de denizlerin kokusunu taşır. Poe’nun kitabı yazarın ilk ve tek romanı olması açısından önemlidir ve 1827’de geçen olayları anlatır. Eserin yazıldığı tarihteki baskın ırkçılık Poe’nun satırlarına sinmiştir. [3]   

Hemingway’in defalarca filme çekilen romanı, dünyanın en çok okunan ve izlenen novellası diye tanımlanabilir. İhtiyar balıkçının okyanusta bir kılıç balığıyla olan mücadelesi, insanoğlunun mücadeleci ruhunu ve azmini temsil eder. sabırla bekleyen balıkçı kılıç balığıyla aynı kaderi paylaşacağını anladığında ona “kardeşim” demeye başlar. Onu avlamak için hile yaptığını itiraf eder. onu bir balıkçı olduğu için gururu için öldürdüğünü düşünür ve üzülür. Balıkla kurduğu dostluk sayesinde karakterlerini değiş tokuş ederler. Av ve avcı yer değiştirmiştir. Deniz, aynı ruhu paylaşan canlıların arenasıdır. Ölürsünüz yahut yaşarsınız.[4]

Victor Hugo’nun “Deniz İşçileri” romanı Guernsey adasının Saint Sampson kentinde yaşayan denizci Gilliatt’ın öyküsüdür. Şehrin ileri gelenlerinden birinin yeğenine aşık olan Gilliatt, onun uğruna kayalıklara bindiren Durande adlı geminin buharlı motorunu kurtarmaya kalkışır. Durande, Manş Denizi’ni geçen ilk buharlı gemilerden biridir. Gilliatt’ın mücadelesi,  insanüstü bir mücadele olacaktır.

Hugo romanda denizciliği iyi bildiğini gösterir. Onun satırlarında rüzgarı, fırtına öncesini, ahtapotların özelliklerini okuruz. Deniz ve rüzgar insanın asla başa çıkamayacağı güçlerdir ve onları yenmek için bazen aklımızı kullanmak bile para etmez. İnsanoğlu doğanın karşısında bazen bir hiçtir bazen her şeydir.  [5]

Herman Melville, Redburn romanında kendi denizcilik macerasını anlatmıştır. Redburn Wellingborough evden ayrılıp Highlander (İskoçyalı) adlı ticari gemiye tayfa olarak yazılır ve denizciliği öğrenmeye başlar. Gemideki adı “düğmeli”dir çünkü babasının verdiği avcı ceketiyle yola çıkmıştır. Kültürlü bir çocuktur Redburn, yolculuk sırasında Adam Smith’in “Ulusların Zenginliği” kitabını okumaya çalışır. Romanda sadece denizi ve denizciliği okumakla yetinmeyiz, Liverpool limanının 19.yüzyıldaki halini de öğreniriz. Şehrin karasında  denizdekinden daha fazla köpekbalığı vardır. Genç denizci seferini tamamlar ve ardından bir balina uskunasında görev almak için yeni macerasına yelken açar.

Redburn, bir gencin kitaplarda okuduğu uzak diyarlara doğru yola koyulma ve bu uğurda denizciliği öğrenme öyküsüdür. Yazar Melville için ise Moby Dick’in provasıdır. R.W.B Lewis “Moby Dick, Redburn’ün bıraktığı yerden başlar” demiştir ki öyledir. [6]

Umberto Eco Önceki Günün Adası’nda Roberto de la Grive’in öyküsünü anlatır. Onun 1643’te yazdığı günlüklerden yola çıkarak oluşturulan roman, büyük ölçüde denizde geçer. Kahramanımız Daphne adlı bir gemiye çıkar. Gemi terk edilmiş bir adanın açığındadır ve Roberto yapayalnızdır. Yola çıkma amacı Avrupalı kaşiflerin yön bulmak için ihtiyaç duyduğu meridyenleri kesinleştirmek ve Malta Gözlemevi’ni kurmaktır. Roman giderek yalnızlığın ve varoluşun felsefesine dönüşür. Umberto Eco’nun kaleminden boşluğu, hiçliği ve sonsuzluğu okuruz. [7]

Özgürlüğe Yelken Açmak

Tüm yazarlar denizde geçen romanlarda adı ne olursa olsun gemiden ibaret bir dünya kurarlar. Bu gemi, dış dünyanın bir mikrokozmozudur. Dışarısının kopyasıdır. Güce, paraya tapanlar ve bu uğurda her türlü zorbalığı yapanlar her romanda ve her gemide vardır. Eğitimin, hukukun ve ahlakın yanında olanlar ise kuşkusuz iyi adamlardır.

Okuduğum her deniz romanında o gemicilerle yelken açarım. Hayallerimin binlerce kilometre öteye uzandığını, kör inançların ulaşamadığı diyarlara dokunduğunu hissederim. Bilinmezliğe ve bilinmezliğin harikulade heyecanını duyarım. Hayatta kalmak için dökülen kanın tuzlu tadını, fırtınaya göğüs germek için tutulan halatın avucumdaki izini hissederim. Açık denizdeyken gemiyle birlikte sallanırım, limana selametle yanaştığımızda huzur bulurum. Ne kadar korksam da bilinmezliğin ve keşfetme isteğinin verdiği merak beni daima cezp eder ve ben her çıkan deniz romanını okumaya çalışırım. Kuşkusuz dünya edebiyatında deniz üzerine yazılan romanlar bunlarla sınırlı değil ama ben Kayıp Rıhtım’a yazdığım bu ilk yazıda fazla açılmak istemedim.

Denizlerin ve özgürlüğün ruhu sizinle olsun.


[1] Jack London “Denizkurdu” Çeviren: Fadime Kahya. İş Bankası Yayınları. 3.Baskı 2016

[2] Robert Louis Stevenson “Define Adası” Çeviren: Nurettin Elhüseyni. İş Bankası Yayınları. 7.Basım. 2020

[3] Edgar Allan Poe “Nantucketlı Arthur Gordon Pym’in Öyküsü” Çeviren: Dost Körpe. İthaki Yayınları. 2.Baskı. 2018

[4] Ernest Hemingway “Yaşlı Adam ve Deniz” Çeviren: Yasemin Yener. Bilgi Yayınları. 156.Basım. Mayıs 2020

[5] Victor Hugo “Deniz İşçileri” Çeviren: Volkan Yalçıntoklu. İş Bankası Yayınları. 1.Basım 2019

[6] Herman Melville “Redburn” Çeviren: M.Barış Gümüşbaş. Alfa Yayınları. 1.Baskı 2019

[7] Umberto Eco “Önceki Günün Adası” Çeviren: Kemal Atakay. Can Yayınları. 8.Baskı. 2017