EDEBİYATIN YARATIKLARI

(Bu yazı 29 Kasım 2021  tarihinde oggito.com’da yayımlanmıştır)

Kurgu-fiction dediğimiz şey, hayal edilen, yaratılan her şeyin adıysa ve bunu insan kendi düşünce gücünü kullanarak yapabiliyorsa, yalnızca gerçek hayatın nesne ve yaratıklarını değil olmayan bir dünyanın yaratıklarını da pekala düşünebilir ve yazabilir. Yazın dünyası en başından beri yazarların hayal ettiği canavarlar, ejderhalar, tepegözler ve gulyabanilerle doludur. Henüz okyanusların ve kıtaların keşfedilmediği yıllarda dünyanın bir sonu vardı ve denizcilerin gitmekten korktuğu o bilinmeyen topraklarda (Terra Incognita) korkunç yaratıklar ve canavarlar yaşıyordu. Ortaçağ haritacıları bilinmeyen bölgelerin üstüne hic sunt leones yazardı. Yani “aslanların ve başka yırtıcı yaratıkların yaşadığı yer.”

Yunan ve Roma mitolojisindeki neredeyse her canlı birer yaratığa benziyordu. Herakles’in güçlükle öldürdüğü Hidra dokuz başlı bir canavardı ve Lerna bataklığında yaşıyordu. Bir başka mitolojik yaratık Khimera tek bir vücutta farklı hayvanların uzuvlarına sahip bir mahluktu. Genellikle bir başı aslan diğer başı keçi şeklinde çizilirdi. Onu sadece uçan at Pegasus’un üzerinde dövüşen yiğit Bellerophontes öldürebilmişti. Mitoloji dünyası tamamen yaratıklar için inşa edilmiş gibiydi.

Bu yaratıklar için haritalar çizilmişti.

Ege Denizi’nin iki yakasını gösteren bir haritada Dragon Kuzey Ege’de yaşıyordu ve Troya açıklarında yüzen bir canavar vardı. Halikarnas civarına yuva yapmış canavarın adı Khimera idi. Yunanistan’ın kuzeyinde, Selanik yakınlarında Pegasus yani kanatlı at uçardı ve zorda kalmadıkça yuvasından çıkmazdı. Daha yukarıda Diomedes atı yuvalanmışken Girit adasında boğa başlı Minotaurlar kendilerini gösteriyordu.

Sadece mitoloji değil söylenceler, efsaneler ve inanışlar da yaratıklarla dolup taşar. Kentuarlar, Tekboynuzlular, tek gözlü Kikloplar, köpek başlı Sinosefaller, ön tarafı kartal arka tarafı aslan biçimli olan Grifonlar, kocaman kulakları dizlerine kadar inen Panotiuslar ve alt tarafı keçi biçiminde olan boynuzlu Satirler. Şeytan figürü ise insanı yoldan çıkartan kötülükleriyle en çok sözü edilen yaratıktır. Resim sanatında çokça çizilen Asmodeus, cehennemin yedi prensinden biridir ve üç başlıdır. Şehveti temsil ettiği için olsa gerek ateş püsküren bir ağzı ve sivri dişleri vardır. Yedi ölümcül günahı temsil eden yaratıkların hepsi şeytan tasviriyle çizilmiştir. Pierre Boaistuau 1575’te yaptığı resimde şeytanı tahtında otururken çizmiştir. Resimde şeytan sipsivri pençeleri ve kulaklarıyla gösterilirken çevresinde ona hizmet eden insanlar bulunmaktadır. Yalnızca şeytanlar yoktur Ortaçağ Avrupası’nın hayal gücünde. Dev yaratık Behemothlar, şeytanın arkadaşı olan büyücüler, iksir hazırlayan cadılar ve hayvan başlı insansılar. Fransız yazar Grillot de Givry (1874-1929) Cadılık, Büyü ve Kimya kitabında tüm bu yaratıkları resimli olarak anlatmıştır. Ne yazık ki Türkçe baskısı yoktur. [1]

Mısır tarihi de yaratıklarla doludur. Aslan gövdesine kondurulmuş firavun başı olan Sfenks en heybetli ve korkutucu yaratıklardan biridir. İnsan başlı kanatlı boğalar koruyucu tanrı olarak kabul edilen Shedu ve İamassu’yu betimlerler ve kentleri korurlardı. İnsan, boğa ve kuşu birleştiren bu semboller yardımıyla yerdeki ve gökteki tanrılar bulundukları ülkeye koruma sağlardı. 

Doğu’nun başka yaratıkları da vardı. İsfahan’da yayımlanmış Acayip Mahluklar Kitabı’nda doğu edebiyatında yer bulmuş cinlerden, iblislerden ve şeytani yaratıklardan söz edilir. Arapça’da adına ifrit denilen bu yaratıkların doğaüstü sihirleri olan ve gözle görülemeyen yaratıklar olduğuna inanılırdı. Çoğu Ortadoğu masallarında ifrit’in adı geçer ve dinleyen çocukları korkutur. Kitabın orjinali bugün Princeton Üniversitesi Kütüphanesi’nde bulunuyor. Miraçnamelerdeki cehennem zebanileri, şeytanlar ve cinler hayvan başlı ve kuyrukludur. İran’da yazılan şehnamelerde çokça görülürler. Osmanlı-İslam mitolojisinin önemli eserlerinden Metaliül Saade yazmasında bir elinde kılıç diğer elinde kesik bir baş tutan, aslanın üstüne binmiş, el ve ayak bilekleri halhallı zebaniler görülür.

Sevillalı İsidoros (MS 560-636) Doğu’nun Canavarları’nda devlerden, tepegözlerden ve doğuda yaşayan diğer canavarlardan söz eder. İsidoros, köpekbaşlı yaratıkların ve tepegözlerin Hindistan kaynaklı olduğunu ve bunların “vahşi hayvan yiyicisi” olduğunu yazar. Aslına bakarsanız bu durum Batı’nın bilinmeze yani doğuya önyargılı bakışının açık göstergesidir.    

Alberto Manguel Efsanevi Yaratıklar kitabında Kaptan Nemo, Robinson Crusoe ve Don Juan gibi adı yazarlarının önüne geçmiş hayali kahramanların yanında Drakula, Superman ve Frankenstein gibi yaratıkları da anlatır. Hepimizin bildiği bu yaratıklar –Süperman hariç- insanın içindeki hırs ve kötülüğün birer yansımasıdır aslında. “Tüm okurlar, kurmacayla yaratılan hayallerin ve yaratıkların, bizim gerçek diye adlandırdığımız dünyanın tamamını oluşturduğunu her zaman bilirler” diyor Manguel kitabının giriş bölümünde.[2]

Hepimiz çocukken yatağımızın altına saklanmış bir canavardan, karanlık basınca bizi takip eden bir yaratıktan, mağaraya veya ormana saklanmış bir ejderhadan, kız çocuklarını kapıp götüren cadıdan korkardık. Yaramazlık yaptığımızda annelerimiz bizi “öcü” ile korkuturdu. Hepsi çocukluk hayalimizin yani dünyamızın bir parçasıydı. Hayalimizde var olan her şey aslında gerçektir.

Bizi korkutan başka yaratıklar da vardı. Kötü çocukları sırtındaki sepetine alıp kaçıran Dunganga, minare kadar boyuyla geceleri gezen Gulyabani, Kocaaayak gibi bir yaratığa benzeyen Andık o yaratıklardan bazılarıdır. Gulyabani yönetmenliğini Ertem Eğilmez’in yaptığı 1976 yapımı Süt Kardeşler filminde de boy göstermiş bir yaratıktır ve bu nedenle  hayli ünlüdür.  Ancak filmin sonunda Gulyabani’nin, içindeki insanlar tarafından oynatılan büyük bir kukla olduğunu öğreniriz. Tüm yaratıklar öyle değil midir ?

Türk inanışında Erlik adı verilen bir kötü tanrı olduğu bilinir. Evrene hakim olan Ülgen’in zıttı olarak Erlik şeytanı temsil eder ve bazı resimlerde üç gözlü olarak çizilir. Tan vaktinde hava henüz aydınlanmamışken esnemek iyi değildir. Çünkü tam bu havada Erlik’in ılık nefesi ağzınızdan içeri girebilir. Aslında Erlik iyi bir yaratıktı ama bir savaşta başı kesilerek öldürülünce boynuzlu boğanın başını aldı ve inanışa göre şeytana dönüştü. Ardından kendisini öldürenlerden intikam almaya başladı. Öldürdüğü her canlının kafatasından kendisine bir kolye yaptı. Bu kolye onu ölümsüz yapıyordu.

Tüm dinlerde olduğu gibi Yahudi inancında da yaratıklar vardır. Bu yaratıklar Tevrat’ın farklı bölümlerinde, Ölüdeniz yazıtlarında, Talmud’ta ve din bilginlerinin yorumlarında geçer. Bu yaratıkların en ünlüleri karadaki dev Behemoth, havadaki Ziz ve denizlerdeki dev Leviathan’dır. Leviathan’dan Tevrat’ta “su canavarı” olarak söz edilir. Herman Melville’in Moby Dick romanındaki balina Leviathan olarak yorumlanır.

Ortaçağ insanlarının büyük bölümü okuma yazma bilmezdi. Bu nedenle kilise dini korkuları yaymak ve günahları anlatabilmek için de şeytanı, cadıları ve yaratıkları kullandı. Bazı kilise ve katedrallerin dış duvarlarına adına Gargoyle denilen canavarlar yerleştirilmiştir. Bu korkunç taştan heykeller bazı kamu binalarının tepelerine de yerleştirilirdi ve böylece insanın kötücül ruhlarla her zaman yanyana yaşadığı hatırlatılırdı. Köylüler onlarla gözgöze gelmemek için başlarını kaldırmazlar, hızlı adımlarla tarlaya ve oradan evlerine giderlerdi. Dünyanın en ünlü gargoyleleri Paris’teki Notre Dame Katedrali’ndekilerdir. Günümüzde çok sayıda binanın dış cephesinde gargoyleler görebilirsiniz.

Edebiyatın yaratıkları sinemaya da ilham vermiştir. Star Wars’ta, Yüzüklerin Efendisi’nde, King Kong’ta, Godzilla’da ve ismini sayamayacağımız kadar çok filmde yaratıklar ve canavarlar görürüz. Bunların büyük çoğunluğu insanlara düşmanken çok azı (Chewbacca gibi) arkadaşımız olmuştur.

Yeni dünyanın yaratıkları robotlar olacak. Eski dünyanın yaratıkları masallarda, kitaplarda ve filmlerde yaşayacak.

Hayal gücümüzü ve korkularımızı beslemek için onlara her zaman ihtiyacımız olacak.


[1] Grillot de Givry “Witchcraft, Magic and Alchemy” Dover Publications. New York. 2009.

[2] Alberto Manguel “Efsanevi Yaratıklar” Çeviren: Lale Akalın. Yapı Kredi Yayınları. 2020.