GNALIC’İN SIRLARI

(Bu yazı turizm ve gezi dergisi TOURMAG’ın Ocak-Şubat-Mart 2019 sayısında yayımlanmıştır).

İstanbul Boğazı’nın iki yakasını denizin altından birleştiren Marmaray inşaatı kazıları sırasında ortaya çıkartılan Bizans limanı ve batıkları önemli bir keşif olarak değerini koruyor. Bu kazılarda Bizans’a ait liman duvarı ve 34 gemi batığı bulunmuştu. 

Gün yüzüne çıkartılan binlerce buluntu arasında, ahşap taraklar, amforalarla taşınan kargo yükleri ve taş taşımak için Afrika’dan getirilmiş develerin iskeletleri vardı.

Araştırmacılar, Yenikapı’da bulunan bu batıkların, o dönem ticareti yapılan malları, kıyafetleri  ve insanların sosyo-kültürel zevklerini daha iyi anlayabilmemiz için çok yararlı kaynaklar olduğunu vurguluyor.

Tıpkı 1583’te Hırvatistan açıklarında batan Gnalic gemisi gibi.

Ambarında Osmanlı Padişahı III.Murad’ın ısmarladığı malları barındıran önemli bir gemiydi Gnalic.

Osmanlı sarayında yangın çıkmış ve Harem’in bir bölümü eşyalarıyla birlikte kül olmuştu. Haremi yenibaştan donatmak isteyen Padişah, Venedik’e uzun bir sipariş listesi göndermişti. Sultanı memnun etmek için elinden geleni yapan Venedik, Gnalic’i itinayla yüklemişti.  

Rönesans sanatını yansıtan aynalar, çeyizlik cam eşyalar, gözlük camları, deri giysiler, süs eşyaları ve ipek kumaşlarla yüklenen gemi Venedik’ten hareket ettiğinde Ekim ayının sonları yaklaşmış ve fırtına mevsimi kapıya dayanmıştı. Mürettebatın endişesine rağmen yükün ağırlığını omuzlarında hisseden kaptan hareket emri verdi.

Adriyatik’e geldiğinde korkunç bir fırtınaya yakalanan Gnalic, içindeki paha biçilemez mallarla göz açıp kapayıncaya kadar Akdeniz’in dibini boyladı. Gemiden hiç kimse kurtulamadı.

O günden beri denizin altında yatıp duran Gnalic’in ilk keşfedilmesi 1967 yılına rastlar. Ancak o yıllardaki teknik yetersizlik ve Yugoslavya Hükümeti’nin ilgisizliği, batığın su üstüne çıkarılmasını engelledi.

Gnalic için 2011 yılında yeniden başlayan araştırmalar ilk meyvelerini verdi. Üç boyutlu çizimlerle batığı bilgisayar ortamına aktaran araştırmacılar, 1583’te batan geminin içindeki malların iyi durumda ve yerli yerinde olduğunu tespit etti. Bu heyecan verici keşif hala sürüyor. Bilim adamları batığın bulunduğu yerin yakınlarına dalgaölçer yerleştirerek, kaybolan bazı parçaların nereye doğru sürüklenmiş olabileceğini ölçtüler. Gnalic’te hala çıkarılmayı bekleyen sağlam küpler ve ahşap bölmeler var.

Su altında çalışmak oldukça zor ve dikkatli olmayı gerektiren bir çaba. Yoğun basınç dalgıçları zorlarken, uzun yıllar su içinde kalmış nadide bir esere dokunmak son derece riskli. Ayrıca batıklar üstünde çalışmak büyük maliyet gerektiriyor. Başlangıçta Gnalic batığının ortaya çıkartılmasına destek olmaktan kaçınan Hırvatistan Hükümeti, turistik kaygılarla olsa gerek bir süre sonra araştırma ekibine lojistik destek vermeye karar verdi. En önemli desteği ise UNESCO sağladı ve Gnalic’in tamamen ortaya çıkartılması için parasal yardım sağladı.

Türk, Japon, Fransız, Alman ve Hırvatlardan oluşan uluslararası araştırma ekibi, öncelikle define avcılarına karşı korumak için gemi batığını yasal koruma altına aldı. Bundan sonraki adım ise batığın en yakın olduğu ülke olan Hırvatistan’ın Biograd kentinde bir müze oluşturup, çıkartılan tüm objeleri sergilemeye başladı. Bu çaba batığa olan kamuoyu ilgisinin giderek artmasına neden oldu.

Avrupa Rönesansı’na ışık tutacak  bir yüke sahip olan Gnalic’in sırları insanlığın bilgisine yavaş yavaş sunulurken, böyle titiz bir çabadan elde edilen bilgiler tarihçileri, arkeologları ve antropologları memnun edecek. Gayet tabii turizmciler de para kazanacak.

Titanik batmadan hemen önce geminin telsizcisi tarafından gönderilen “Bir buzdağına çarptık” mesajı 2012’de düzenlenen bir müzayedede 27 bin 500 dolara satılmıştı.

Gnalic’in içindeki Rönesans eserlerine ise paha biçilemeyecek.