HASTALIK, NÜFUS ve ÖLÜM

Dünya nüfusu 2011 yılında 7 milyara ulaştı. İktisat tarihçisi Angus Maddison’a göre Hazreti İsa’nın doğumu ile başlayan Miladi takviminin başında dünya nüfusu 230 milyondu. Dünya nüfusu 1 milyarın üstüne ilk kez 1821’de çıktı. Hastalıklara karşı aşıların geliştirilmesi ve refahın artmasıyla o tarihten sonra nüfus katlanarak arttı. 1998’de 6 milyar sınırına dayandı. 2025’te 8 milyar, 2043’te 9 milyar, 2050’de ise 10 milyar kişi olacağız bu gezegende.

Eğer hastalıkları birer birer yenmiş olmasaydık, belki hiç olmayacaktık.

İlk çiçek hastalığı salgını MÖ 1350’de Mısır’da görülmüş. Hastalık daha sonra Çin’e, oradan Avrupa’ya ve son olarak yeni kıtaya yayılmış. Kara veba salgını Asya’da başlarken, Avrupa’ya yayılması 14. yüzyıldır. Öyle ki Avrupa nüfusunun dörtte biri vebadan ölmüştür. Avrupalıların keşif ve göç nedeniyle bu hastalıkları Amerika kıtasına taşıması yüzünden burada yaşıyan yerlilerin yarısı hayatını kaybetmiştir.

Sıtma hastalığı bir başka salgın hastalıktı ve sırf bu yüzden Avrupalılar uzun yolculuklara çıkmaktan korkarlardı. Hatta bu hastalığı “beyaz olmayanların” taşıdığına dair bir inanç mevcuttu. Peru yerlilerinin sıtma hastalığını tedavide kullandıkları bir ilaç insan ömrünü uzatmakla kalmamış, sömürge tarihini bile etkilemiştir: “Kinin”, Peru’daki dağlık bölgelerde bulunan yağmur ormanlarındaki kınakına ağacının kabuğundan yapılmaktaydı. Öğütülen ağaç kabuğu şekerli suda çözülerek bir tonik yapılıyordu. Beyazlar böylece bu ilacı Avrupa’da sıtmanın yok edilmesinde kullandılar ama bununla yetinmediler. Kinin kullanan İngiliz askerleri, Afrika içlerinde rahatlıkla ilerleyerek kıtayı sömürgeleştirdiler. Kinin kullanan Fransız askerleri Cezayir’i rahatça işgal ettiler. Bu ilacın kaynağını kontrol etmek için nice savaşlar ve planlar yapılmıştır. 19. yüzyılda her yıl milyonlarca kilo kınakına yüklenip Avrupa’ya gönderiliyordu. Peru yönetimi ihracatı yasaklamaya çalışsa da kaçakçılığı önleyemedi. Hastalıkların tedavi edilmesi ilginçtir Batı’nın yayılmacılığını tetiklemiştir.

Çiçek hastalığı da beyaz adamı öldüren başka bir hastalıktı. Ancak yerliler ve Amerikalı zenciler çiçek hastalığının tedavisini beyazlardan yıllar önce bulmuşlardı. Kuzey Amerika’da bu aşının geliştirilmesinde Afrikalıların rolü paha biçilmezdir. Yerliler yaranın suyunu alıp deriyi kesiyorlar, içine bir damla çiçek mikrobu bırakıyorlardı. Sonra bir miktar ateşlenen o kişi bir daha çiçek hastası olmuyordu. Ünlü bir rahip, zenci kölesinden öğrendiği bu yöntemi uygulayarak başarılı olduğunu anlatır. Fransız deneme yazarı Montaigne, uşağından hayata dair çok şey öğrendiğini yazar.

Salgın hastalıklar yakın dönemlere kadar insanlığı tehdit etti. 1918’de bir kuş virüsünün neden olduğu grip salgını, dünyada 40 milyon kişiyi öldürdü. Bu rakam, henüz biten 1. Dünya Savaşı’nda ölen insanlardan daha fazlaydı. Bilim adamları, 1973’ten bu yana daha önce hiç bilinmeyen 30 enfeksiyon hastalığını ortaya çıkardılar. HIV/AIDS virüsü de onlardan biriydi. Bu virüs 1980’lerde teşhis edilmesinden sonraki 20 yıl içinde 20 milyon kişinin ölümüne neden oldu. Bazı uzmanlar bu rakamın iki katına çıkacağını belirtiyor. Global sıcaklık artışı atmosferin dengesini bozuyor ve yeni hastalıkların ortaya çıkmasına neden oluyor. Ortalama dünya sıcaklığı 1960’lardan bu yana 2,5 derece arttı. Harvard Üniversitesi’nden okyanusbilimci James McCarthy’nin ifadesiyle söyleyelim: “Bugün farklı olan, dünya gezegeninde 7 milyar insanın yaşaması ve bize gıda, yakıt ve lif sağlayan doğal ve insani sistemlerin, iklimden çok olumsuz şekilde etkilenmesidir.”

Şimdilerde Corona virüsüyle savaşıyoruz. Bakalım daha ne hastalıklar göreceğiz?