KIŞ : BİR MEVSİMİN TARİHİ

(Bu yazı 26 Kasım 2022 tarihinde edebiyathaber.net’de yayımlanmıştır)

Küresel ısınma ve iklim krizi nedeniyle kışın geç geldiği bir dünyada yaşıyoruz. Yaşı ilerlemiş olanlardan sıkça duyduğumuz “nerede o eski kışlar” sözünü artık kanıksanmış bir ifade olarak duymamıza bile gerek kalmadı. Kışın kışlığını yapmasına saniyede milyonlarca metreküp karbon salınımı yapan dünya pek izin vermiyor.

François Walter Kış:Bir Mevsimin Tarihi kitabında dünyayı donduran eski kışları, dört mevsimin döngüsünü, soğuğun büyüleyiciliğini, kutupların esrarını, kışları ortaya çıkan hain kurtu, kış hüzünlerini ve küresel ısınmayı yazmış.[1]

Kitap “nerede o eski kışlar” sözüyle başlıyor. Belli ki bizim duyduğumuz gibi yazar da büyüklerinden hep aynı cümleyi duymuş. Oysa Avrupa kıtası her şeyi donduran büyük kışlar yaşamış bir kıta. 1709 kışı travma yaratan kışlar arasında tartışmasız birinci sırada yer alıyormuş. Öyle ki Adriyatik Denizi’nin bütünüyle donduğu kayıtlara geçmiş. Dehşet verici başka kışlar da var. 1607 yılında yaşanan soğuk öyle dondurucudur ki mahzenlerde fıçı içinde saklanan şaraplar bile donar. Mart ayına dek kaskatı kalan toprak nedeniyle köylüler ölülerini bile gömemez. 1683 kışı da benzer bir etki yaratmıştır. Herkesin bildiği 1945 kışını da unutmamak gerekiyor. Nazi ordularını Sovyet topraklarından püskürten güç General Kış’ın beyaz ordusuydu.

Kitapta sözü edilmiyor ama Türkiye’de yaşanan ve hala konuşulan efsanevi kışlar vardır. İstanbul Boğazı’na buz kütlelerinin kopup geldiği 1954 kışı öyle bir kıştır. Daha öncesinde 1929 yılında yaşanan ve hayatı durduran büyük kış kayıtlara geçmiştir. Yakın tarihte başta İstanbul olmak üzere tüm Türkiye’yi donduran 1987 kışı da önemli ve sarsıcıdır. Gazeteler “esir kaldık” diye başlıklar atmış, ticari hayat durmuş ve okullar haftalar boyu kapalı kalmıştı. Kış, mevcut zayıflıkları her zaman açığa çıkartır.

Folklorik temsillerde kış çoğu zaman ölümle bağdaştırılmıştır. Hasta insanlar için söylenen “kışı geçiremez” deyimi onlardan biridir. Ölümü temsil eden kişi topallığıyla çoğu zaman komik duruma düşürülür, ihtiyar ölüm kötü mevsimi temsil eder ve ilkbahar bir tazelik ve yeniden doğum gibidir. Hayatı ve insanları canlandırır, herkesin içini yaşama sevinciyle doldurur. Toplumsal hayatta sıkça söylenen ve şarkılara söz olan “hayatımın kışı” veya “güvendiğim dağlara kar yağdı” gibi ifadeler kötü günleri, yalnızlığı ve hayal kırıklığını anlatır. “Karakış” sözcüğü bile tek başına göstergelerle doludur. Sobalı günlerde pişirilen kestaneler, demlenen çaylar, büyüklerin anlattığı masallar ve duvara yansıtılan gölge oyunları kış ritüellerinden sadece birkaçıdır.    

Kitabın yazarı François Walter’a göre kış mevsimini konu alan geniş bir literatür var. Viyana Ulusal Kütüphanesi’nin kataloğunda kış sözcüğünün geçtiği 12 bine yakın madde bulunuyor. Ancak bunların çoğu kış tatilleri, kış masalları ve ritüelleriyle ilgili. Edebiyat ise kışı özellikle başlıklarda kullanıyor. Sosyal bilimler alanında ise kışa dair fazla eser yok. Walter’ın kitabı bu boşluğu dolduruyor. Kitabın çevirisini Nihan Özyıldırım yapmış.

Küresel ısınmadan da söz ediyor yazar. İklim tarihçilerinin, 19’uncu yüzyılın bir ısınma eğilimi içinde olduğunu geç fark ettiğini vurguluyor. 1911 yılının kavurucu yazı bu durumun habercisi olmuş, toptan ısınma 20’inci yüzyılın tüm ilk yarısında hissedilmeye başlanmış, 1950 ile 1970 arasındaki 20 yıllık soğumanın ardından küresel ısınmanın etkileri giderek daha fazla hissedilmiş. Günümüzde bu etki artık gözle görülür hale gelmiştir. 

İnsanoğlu tarımı ehlileştirerek türlü türlü gıda maddeleri yetiştirdi. İklimi ehlileştirmek ise mümkün görünmüyor. Geçmişteki dehşet veren kışlar insanoğlunun belleğinde karanlık ormanlara kurtların indiği, çocukların kaybolduğu, yolların haftalarca kapalı kaldığı, korkunç masalların anlatıldığı izole edilmiş günleri canlandırıyor. Bugün ise iklim krizi diye adlandırdığımız ısınma yine dehşet veren bir manzara yaratıyor. Bu durumu hiç hafife almamak ve daima aklımızda tutmamız gerekiyor.

Kış gerçeğinin hayal gücümüzü işgal eden bir dizi kalıplaşmış imgeden çok daha zengin ve çok daha çeşitli olması onu bir tarih nesnesi haline getirmemizi olanaklı kılıyor ve meşrulaştırıyor. François Walter’ın kitabı havaların yeni yeni soğuduğu bugünlerde sanırım okunacak en güzel kitaplardan biri.


[1] François Walter “Kış: Bir Mevsimin Tarihi” Türkçesi: Nihan Özyıldırım. SEL Yayıncılık. Ocak 2020.