RECONQUISTA

(Bu yazı İngilizce olarak Verbum Press’in Ekim 2020 sayısında yayımlanmıştır)

Istanbul yalnızca Türkiye’nin en büyük kenti olmasıyla değil, doğu-batı ekseninde önemli bir tarihe sahip olmasıyla dikkat çeken bir kent. 1453’te Türkler tarafından fethedilmesi Bizans İmparatorluğu’nun sonunu getirmekle kalmadı, İslam dünyası için yeni bir çağın başlangıcı olarak kabul edildi. Oysa aynı tarihlerde Avrupa’da matbaa bulunmuş, manastırlardaki scriptoriumlarda elle yazılarak çoğaltılan kitaplar eliyle soylu ve rahiplerin tekelinde olan bilginin halka ulaşabilmesi için çok önemli bir adım atılmıştı. Gutenberg’in matbaasından Zuckerberg’in sonsuz dünyasına giden yolun taşları hızla döşeniyordu.

Çağların ve hırsların kenti Istanbul son bir ay içinde iki önemli Bizans kilisesinin yeniden fethine sahne oldu. Tıpkı İspanyolların İber yarımadasını yeniden fethedip adını adını reconquista koydukları gibi, Türkiye’deki bazı Müslümanlar da Ayasofya ve Kariye Kiliseleri’nin yeniden camiye dönüştürülmesini bu şekilde tanımlıyor.

Yeniden Fetih

İstanbul’un Türkler tarafından fethine kadar 916 yıl kilise, 1453’ten 1934’e kadar cami olarak kullanılan Ayasofya, 86 yıl müze olarak kaldıktan sonra Danıştay 10. Dairesi’nin kararıyla camiye çevrildi. Tarihi mabed, 24 Temmuz Cuma günü Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın da katıldığı Cuma namazıyla yeniden Müslümanların ibadetine açıldı. Bu kararın ardından bir başka Bizans yapısı olan Kariye Müzesi de Danıştay kararı ve Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle yeniden camiye çevrildi. İstanbul’un  Fatih ilçesine bağlı Edirnekapı semtinde bulunan, geçmişi 6’ıncı yüzyıla uzanan ve içindeki fresk ve mozaiklerle sanat tarihi açısından çok önemli bir öneme sahip olan Kariye Müzesi, Resmi Gazete’de yayımlanan yazıyla Diyanet İşleri Başkanlığı’na devredildi. Diyanet İşleri Başkanı Prof.Ali Erbaş, birkaç gün önce Kariye’yi ziyaret ederek incelemelerde bulunmuştu. Böylece kentteki varlıkları Türklerden daha eskiye uzanan iki önemli yapının müze olarak verdikleri hizmet sona ermiş oldu. Kılıçla fethedilen tüm İslam ülkelerinde adet olduğu üzere Cuma hutbelerine kılıçla çıkılıyor. Ayasofya’nın Cuma hutbesine Diyanet İşleri Başkanı elinde kılıçla çıkmıştı. 

Kariye ve Ayasofya’nın Perdeleri

Müzenin camiye çevrilmesi kararından hemen sonra Kariye civarındaydık. Müzenin restorasyonu devam ettiği için tüm dış yapı tahta ve iskelelerle kaplıydı. Müze, içeri girmek isteyenler için açıktı. Ulusal medya organları müze önünden yayın yaparak son durumu aktarıyordu. Müzenin hemen önündeki Pembe Köşk Cafe’nin 22 yıllık çalışanı Mehmet Emin Ertaş (42) heyecanlıydı. “Kariye mahallesinde böyle bir camimiz yoktu. Bu karar bizi mutlu etti ” diyor.  Ertaş, kararın yabancı turistleri bölgeden uzaklaştıracağına dair endişelere katılmakla birlikte milliyetçi fikirleri endişelerine galip geliyor.

Aynı bölgede 26 yıldır hediyelik eşya satan Murat Kansız’ın (37) dedesi Kariye Camii’nde müezzinlik yapmış. “1934’ten beri bu mahallede yaşıyoruz. Kariye’nin cami olduğunu da gördük, müze olduğunu da. İşlerimiz olumsuz etkilenecek, bunu biliyoruz” diyor.

Mahalle esnafı olarak hem Ertaş hem de Kansız, müze içindeki mozaiklerin mutlaka korunması gerektiğinin altını çiziyor. Şöyle diyor Kansız: “Ayasofya’da olduğu gibi buranın mozaikleri de korunsun. İbadet saatlerinde perdeyle kapatılsın. İbadet saati dışında perdeler açılsın.” 

Günlerden cuma olduğu için Kariye’den Ayasofya’da gidiyoruz. Meydana çıkan sokaklardaki tabelalar değiştirilmiş. Hagia Sophia Museum yerine Hagia Sophia Grand Mosque yazılmış. Meydan polis bariyerleri ile çevrilmiş. Polis, Ayasofya’ya doğru giden herkesin üstünü arıyor. Köşe başlarında zırhlı araçlar bekliyor. Dışarıda bekleyen kalabalık, Covid-19’a aldırmadan içeri girmeyi bekliyor. Cuma namazı henüz bitmiş ve dışarıya serilen halılar henüz kaldırılmamış. ziyaret başlayacak. Polis kapıyı açar açmaz bekleyenler içeri doluyor. Tarihi yapı meraklı Müslümanların koşuşturmasına sahne oluyor.

İçeride herkes fotoğraf çekiyor. Arapça konuşanlar çoğunlukta. Elinde bir siyasi partinin bayrağıyla gelen de var, çocuklarıyla namaz kılan da. Telefonlar çalışıyor. Bazıları tanıdıklarına bağlanıp Ayasofya’nın içinden canlı yayın yapıyor. Kağıthane’den gelen bir İstanbullu içeriyi büyük bir merakla gezerken Tanrıya şükrediyor. İngiltere Leeds’ten ailesiyle gelen bir Pakistanlı ise müzenin yeniden camiye çevrilmesiyle ilgili konuşma isteğimizi geri çeviriyor. İçeride gördüğüm az sayıdaki Batılı turistten birine yaklaşıyorum. İtalya’nın Bologna kentinden gelen Guiseppe adlı turist Ayasofya’yı görebildiği için mutlu olduğunu söylüyor ama camiye çevrilmesinden ötürü endişeli.  “Önemli olan şey burayı görmek isteyen herkesin, her dinden insanın görebilmesi.Umarım bu engellenmez.”

Ayasofya’nın girişindeki Bizans imparatorunun resmiyle ve caminin içindeki Hazreti İsa ve Meryem mozaiklerinin üstü  perdelerle sansürlenmiş. Kulağımıza gelen inşaat sesleri restorasyonun devam ettiğini gösteriyor. Çalışmaların sürdüğü alan üstünde Osmanlı tuğrası ve ayyıldız olan dev bir perdeyle kapatılmış. Müzenin üst katına çıkmak yasak. Girişler ve çıkışlar ayrı noktalardan yapılıyor. Yerler turkuaz rengi halıyla kaplanmış, yani Bizans’tan kalan binlerce yıllık yer döşemeleri artık gözükmüyor. Ziyaretçilerin bir bölümü dışarı çıkarken yenileri giriş yapıyor. Bu doldur-boşalt sistemi bir sonraki namaz saatine kadar sürüyor. Namaz saati geldiğinde Ayasofya’nın dört minaresinden okunan ezan ile Müslümanlar ibadete çağrılıyor. Kapılar ziyaretçilere, mozaikler meraklılara kapatılıyor ve Kutsal Bilgelik Camii’nde ibadet başlıyor. Bir zamanlar Doğu Roma imparatorlarının taç giydiği yerde artık namaz kılınıyor.    

Kutsal Bilgelik

Konstantinopolis’e ve İstanbul’a gelen tüm yazarlar, şairler ve sanatçılar Ayasofya’yı ziyaret ederdi. At Meydanı’nda yemek yiyen gezginler, otellerinin penceresinden bu büyük yapının sarı ışıklarla aydınlatılmış silüetine bakıp düşlere dalardı. Tüm kenti yakıp yıkan 1204 Latin istilasını konu aldığı Baudolino romanında Umberto Eco, Niketas’a şunları söyletir: “Ey Konstantinopolis, kiliselerin anası, dinin prensesi, kusursuz düşüncelerin rehberi, tüm bilimlerin yaşam kaynağı, bütün güzelliklerin merkezi, Tanrı’nın elinden öfke kadehi içtin ve büyük bir ateşle yandın.”

Tarih boyu nice saldırılar ve ateşler gören, sayısık kez el değiştiren Ayasofya ve Kariye ayakta durmayı ve ibadetlere mekan olmayı sürdürüyor. Birilerinin fetih dediğine başkaları işgal veya barış diyor. Bundan 567 yıl önce kılıçla alınan bir kentin mabedinde hala kılıç çekiliyor.

Keşke Türk Diyanet İşleri Başkanı binlerce yıllık o geleneği değiştirip Ayasofya’daki cuma hutbesinde kılıç yerine bir kalem gösterseydi.

Kusursuz düşüncelerin rehberine ve tüm bilimlerin yaşam kaynağına kılıç değil kalem yakışırdı.