SEN NEYMİŞSİN İSTANBUL

(Bu yazı 6 Ekim 2022’de mürekkephaber’de yayımlanmıştır)

İstanbul çok sayıda yabancı gezgin ve yazarı kendine çekmiş bir şehirdir. Hem Osmanlı’nın büyüleyici başkentini görmek ve hem de oryantalist duyguların etkisiyle İstanbul’a gelenlerin arasında az sayıda kadın seyyah vardır. Julia Pardoe onlardan biri. İngiliz Büyükelçisi Lord Montagu’nun ünlü eşi Lady Montagu’dan 118 yıl sonra İstanbul’a gelen Julia Pardoe, 10 ay İstanbul’da yaşamış ve tüm izlenimlerini 1838’de yayımlanan The Beauties of the Bosphorus-Boğaziçi’nin Güzellikleri adlı kitabında yazmıştır.

Julia Pardoe İstanbul’a 30 Aralık 1835’te gelir. Osmanlı İmparatorluğu tahtında II:Mahmud vardır ve tüm ülke reform rüzgarı altında değişmekte, yeni okullar ve kurumlar açılmaktadır. Pardoe böylelikle Osmanlı’nın yenileşme sancılarına da tanıklık eder. Sadece Boğaziçi’ni gezmekle yetinmez şehrin tüm semtlerini, cami ve kiliselerini, mahallelerini, kahvehanelerini, ormanlarını ve anıtlarını gezer, onların geçmişini araştırır ve yazar. Kendi deyimiyle “Türk toplumunun tam kalbine girmeyi başarır ve hem beylerle, hem de köylülerle vakit geçirir.” Biz de o yılların paha biçilmez İstanbul’unu onun kaleminden öğreniriz.

Örneğin İstanbul pazarlarını ve Kapalıçarşı’yı anlattığı yazısında kalabalığın canlılığını, dükkanların sıcaklığını hemen hissediyor ve kendinizi çarşının içindeymiş gibi düşünüyorsunuz.  İstanbul için söylenen “taşı toprağı altın” sözünün eskiden Londra için de söylendiğini Pardoe’dan öğreniyoruz. Kapalıçarşı’da kimlerin sarraflık yaptığını, cadde ve sokaklarının hangi meslek erbaplarına ayrıldığını okurken nakkaşlık gibi bazı mesleklerin artık yok olduğunu üzülerek anlıyoruz. Günümüzde devam eden pazarlık geleneğinin o yıllarda da varolduğunu ve Kapalıçarşı esnafının pazarlığa üç-beş misli fazla fiyatla başladığını  okuyoruz. Bazı şeyler hiç değişmez.

İstanbul’a Üsküdar sırtlarındaki Bulgurlu tepesinden bakmayı çok sevmiş Pardoe. Onun görerek anlattığı manzaraları bir başka İngiliz William Henry Bartlett (1809-1854) kağıda aktarmış. Kitabı eşsiz yapan özelliklerden birisi de bu. İngiliz gravür sanatçısı Bartlett’in Pardoe’nun anlattıklarını betimleyen çizgileri sayesinde sadece okumakla yetinmiyor, İstanbul’u 19.yüzyıldaki haliyle görüyorsunuz.

Neler öğrenmiyoruz ki Pardoe’nun satırlarından. Sultanahmet Camii’nin giriş kapısının sol tarafına yapılan balkondan kamu ilanlarının, fermanların okunduğunu, Üsküdar Mezarlığı’nda uçan lanetli kuşların öyküsünü, Yeni Camii’nin limanla bitişik olduğunu, 1836 yılında İstanbul’un tamamen susuz kaldığını, Topkapı Sarayı’ndaki Orta Kapı’nın içindeki Cellat Odası’nın ne işe yaradığını, Belisaruis Sarayı’nın nerede olduğunu, padişahların Bebek’te gizli bir köşkü olduğunu, Ermeni işadamı Düzyan’ın Yeniköy’e yaptırdığı sarayın akıbetini ve daha nicelerini.

En önemlisi de Osmanlı başkentinde Müslüman veya gayrimüslim nüfusun tam bir işbirliği ve barış içinde yaşadığını, çok dilli ve çok kültürlü bir kent olarak İstanbul’un asıl o yıllarda gerçek bir kozmopolit şehir halinde büyüdüğünü anlıyoruz. Bu duruma Pardoe da çarşı-pazar içinde kulağına çalınan onlarca lisanla bizzat şahit oluyor. Galata’yı gezerken dükkan sahiplerinin farklı din ve dilden olduklarını görüyor. Dönemin Osmanlı yönetimi Galata’yı Pera’dan ayırmak için kapılar yaptırmış. Akşam olunca o kapılar kapatılıyormuş. Yine İngiliz yazarın kaleminden öğreniyoruz ki Beyazıt Camii’nin hemen arkasında Serasker muhafızlarından oluşan bir tabur konuşluymuş. Şehir içinde suçüstü yakalanan hırsızlar, yankesiciler veya saldırganlar buradaki serasker zindanlarına atılıyormuş, ta ki mahkemeye çıkartılıncaya kadar.

İstanbul’un köle pazarına da uğramış Julia Pardoe. Bugün Çemberlitaş olarak bilinen meydanla Nuruosmaniye Camii’nin arasında bir yerde olduğunu yazıyor pazarın. Pardoe Batı’daki köle pazarlarının aksine burada kölelere gayet iyi davranıldığını, gayri ahlaki hiçbir duruma şahit olmadığını belirtiyor ve oryantalistleri şu sözleriyle eleştiriyor: “Bazı yazar ve ressamların ipe sapa gelmez ve kaba yazılarındaki çelişkiyi görmek ve Türk halkına adil davranmak gerekiyor. Böylesi yanlış yorumlara ancak doğuya üstünkörü bakıp kendince sonuçlar çıkaran, zamana ters yönde yolculuk edenler düşebilir.”   

Julia Pardoe İngiliz ordusunda binbaşı olarak görev yapan Thomas Pardoe ve Elizabeth Pardoe’nun kızı olarak Yorkshire’da 1806’da doğmuş. 1862’deki ölümüne kadar edebiyatla iç içe yaşamış ve bolca seyahat etmiş. İstanbul’u tüm ayrıntısıyla anlattığı Boğaziçi’nin Güzellikleri’nin ilk baskısını Osmanlı sadrazamı Mustafa Reşit Paşa’ya ithaf etmiş. İBB Yayınları kitabı 184 yıl sonra ilk kez tam metin Türkçe olarak ve orijinal çizimlerinin tıpkıbasımıyla yayımlıyor. Böylece İstanbul için çok önemli bir kaynak kitap ortaya çıkıyor.

Emeği geçenleri kutluyorum.