SOYTARILAR, DOLANDIRICILAR, YAYGARACILAR

(Bu yazı 15 Ağustos 2022’de  mürekkephaber’de yayımlanmıştır).

Yakın zamanda  kaybettiğimiz İngiliz yazar ve felsefeci Roger Scruton Soytarılar, Dolandırıcılar, Yaygaracılar olarak isimlendirdiği kitabında yeni sol düşünürleri eleştirirken çarpıcı tespitler yapar. Kitabının adı çoğu kişiye kışkırtıcı gelse de anlattıkları yabana atılır cinsten değildir. [1]  

Şöyle der Scruton: “Siyasi bir izlek anlamına gelen izm’ler ve ideolojiler insan eliyle çalışır ama insani değildirler.”  Hiçbiri değildir. Ne sosyalizm, ne kapitalizm, ne faşizm ve ne de siyasal İslamcılık.

Roger Scruton kitabında sol düşünürleri eleştirirken ideoloji uğruna hayattan koptuklarını, güncel dünyanın gerçeklerinden uzak kaldıklarını vurgular. Ben onun tespitlerini daha da ileri götürüp aslında tüm ideolojilerin hayattan kopuk ve halka karşı olduğunu söyleyeceğim.

Belli ideolojilerin sloganlarıyla konuşan kimseler kendi kozalarından çıktıkları andan itibaren halkla aynı dille konuşamazlar. Birbirleriyle konuşurken girdikleri dünya ile sokaktaki hayat çarpıştığında kazanan daima gerçekler olur. Aydının dilindeki ‘sınıf mücadelesi’ apartman görevlisi kapıyı çaldığında biter.   

Batı tipi liberal demokrasi karşıtları Batıyı kötülemek için kapitalizmin kötülüklerini  anlatırlar. Kapitalizm sağlıklı ekonomileri beş yılda bir krize sokar. Ama günümüzde hala piyasanın yerine konabilecek farklı bir ekonomik model yoktur. Koronavirüs salgını tüm dünyayı sardığında kapitalizm yeni bir kriz yaşadı. Batı’nın durmaksızın işleyen sistemi tüm kurumlarıyla hastalandı ve ne yapacağını bilmeyen bir hale büründü. Fakat kapitalistler her krizden yeni dersler çıkarmayı bilirler. Uygar dünya aklını – bilimi kullanarak aşıyı buldu, önlemleri yürürlüğe koydu ve her şey eskiden olduğu gibi yürümeye başladı.

Günümüzde referans olarak kabul edilen tüm kurumlar ister beğenin ister beğenmeyin Batı kaynaklı veya Batı merkezlidir. Dünya ekonomisini düzenleyen IMF, Dünya Bankası, Dünya Ticaret Örgütü ve OECD’nin yönetim merkezleri Batı’dadır. Ticarette Batı’nın parası geçer. İnsan Hakları İzleme Örgütü New York’ta, Uluslararası Af Örgütü Londra’da, Kızılhaç Komitesi Cenevre’de, Greenpeace Örgütü Amsterdam’da bulunmaktadır. Dünya edebiyatını onurlandıran Nobel, dünya sinemasını şekillendiren Oscar, Cannes, BAFTA ödülleri Batı merkezlidir. Kara, deniz ve havayolu taşımacılığının kuralları Batı’da konulmuştur. Herkesin konuştuğu dil olan İngilizce batılı bir dildir. Örnekleri çoğaltabilirsiniz. [2]

Komünist partilerin resmi sloganları arasında “barış için mücadele” ve “halkların kardeşliği” vardır. Bu söyleme rağmen Sovyet komünistleri tarih boyunca onlarca ülkeyi işgal etmişlerdir ve binlerce kişiyi öldürmüşlerdir. Sadece Stalin’in öldürdüğü muhalif  Rus sayısı milyonlarla ifade edilmektedir. Bunca masum insan devletin resmi ideolojisi komünizm uğruna.yok edilmiştir.  Macaristan’da 1948’de kurulan komünist hükümet, bir  yılda 5 bin kişiyi devlet ideolojisine karşı düşünceleri nedeniyle ortadan kaldırmıştır. Geçmişte (hatta günümüzde bile) bazı sol düşünürler sırf ideolojiyi korumak uğruna bu cinayetleri görmezden gelirler.  

Ünlü Latin Amerikalı yazar Gabriel Garcia Marguez  Doğu Avrupa’da Yolculuk  kitabında  sosyalist Avrupa’ya  ve Rusya’ya  50’li yıllarda yaptığı yolculuğu anlatır. İzlenimleri çarpıcıdır. [3]

Tüm komünist rejimlerin kapalı rejimler olduğunu, ülkeye giriş yapmanın ve ülkeden çıkmanın çok zor olduğunu, bu nedenle turizm denen bir şeyin olmadığını  anlatır. Sovyet Rusya’yı betimlerken  “22 Milyon Kilometrekarelik Ülkede Tek Bir Coca Cola İlanı yok” der.

Moskova’da tüm radyoların tek kanallı ve tek düğmeli olduğunu yazar Marguez. Bugün de durum pek farklı değil Rusya’da.  Tek bir gazete vardır o da Pravda. Komünist ülkelerde özel mülkiyetin, sigortacılığın yasak olduğunu, Varşova’da çok az otomobil olduğunu, varolan  otomobillerin hepsinin de birbirine benzediğini anlatır. Devlete ait marketlerde devletin ürettiği gıda maddeleri satılmaktadır. Herkes aynı yemeği yemekte, aynı arabaya binmekte ve aynı televizyonda aynı programı izlemektedir. Özel mülkiyet yasak olduğundan sigortacılık diye bir meslek yoktur.

Marguez, gezip gördüğü tüm komünist ülkelerin Batılı insanlar karşısında aşağılık kompleksi içinde kıvrandığını, kendi sistemlerinin daha iyi olduğunu anlatmak için acıklı bir çaba içine girdiklerini anlatır.

İlginçtir, İslamcılar da pek çok açıdan komünist rejimlere benzerler. Her iki rejim de Batı’yı sevmez ve onları emperyalist olmakla suçlar. Her iki rejim Batı kaynaklı olduğu için demokrasiden nefret eder ve çok sesliliğe izin vermez. Söyle bir ülkede özgür medya yaşayamaz. Hukuk sadece rejimin / ideolojinin çıkarlarını korumak için uygulanır. Komünist hukuk, faşist hukuk veya İslamcı hukuk yani şeriat. Mısır’da 2012’de işbaşına gelen İslamcı Mursi hükümetinin yaptığı ilk iş kendi yetkilerini artırarak laik anayasayı ortadan kaldırmak olmuştu. Tüm ideolojilerde parlamentolar göstermelik birer onay kurumudur. Parlamento üyeleri yani milletvekilleri tek partinin, tek adamın onayıyla seçilebilir. Sinema, edebiyat ve tüm güzel sanatlar rejimin fikirlerini yaymak için vardır. Muhalif yazarların yeri sürgün, hapis veya mezarlıktır. Marquez Moskova’da gördüğü bir tiyatroya “Patates Tiyatrosu” adının verildiğini görünce “neden” diye sormuş. Yanıt verilmiş: “En iyi oyuncuları toprağın altındadır.”

Komünistlerde halk adına, Faşistlerde ulus adına, İslamcılarda ise  “Tanrı adına”  tek adam rejimi vardır. Tek adamlar yanılmaz ve karşı çıkılmazdır. Ulustan veya Tanrıdan aldığı güçle öldürmek dahil istediği her şeyi yapabilirler. Çin diktatörü Mao kendi notlarında “öldürmeyeceksin” ya da “yalan söylemeyeceksin” gibi dini emirlerin vicdanla hiçbir ilgisinin olmadığını belirtir. Ona göre uzun süreli barış hali insan için dayanılmazdır ve bu yüzden toplumun şiddet duygusu zaman zaman körüklenmelidir.[4]

Belçika Kralı Leopold Kongo’da 10 milyon siyahı öldürtürken bunun en doğal hakkı olduğunu söylüyordu.

Tüm devlet diktatörün isteğine göre yapılanır ve onun etrafında kurulur. Devletin memurları, bürokratları, hakim ve savcıları, öğretmenleri, din adamları yüzlerini ona döner. Ona sormadan imza atılmaz, onun onayı olmadan iş yapılmaz. Devlet onun kişiliğinde temsil edilir. Herkes ölümlü olsa bile monarklar ölümsüzdür.

Fransa Kralı XIV. Louis, danışmanıyla yaptığı bir toplantıda sözü ölüme getirmiş. Danışman “hepimiz öleceğiz” deyince kralla gözgöze gelmiş ve yaptığı hatanın farkına varıp eklemiş: “Yani hemen hemen.”

Roma İmparatoru Cladius senatoda otururken gözleri kararmış. Senatörlere bakarken mırıldanmış: “Son nefesimi verecek gibiyim. Sanırım ölümsüz oluyorum.”

Tüm ideolojiler ve diktatörler ölmeye mahkumdur. Tıpkı tüm soytarılar, dolandırıcılar ve yaygaracılar gibi.


[1] Roger Scruton “Soytarılar, Dolandırıcılar, Yaygaracılar. Yeni Sol Düşünürleri” Çeviren: Barış Timur. Fihrist Yayınları. İstanbul. 2022

[2] Murat Erdin “Dünya Hala Büyük Yaşam Hala Kısa” Tarihçi Kitabevi. İstanbul. 2018.

[3] Gabriel Garcia Marquez “Doğu Avrupa’da Yolculuk” Çeviren: İnci Kut. Can Yayınları. İstanbul. 2019

[4] Ari Turunen “Kibrin Tarihi” Çeviren: Özge Acıoğlu. İletişim Yayınları. 2022