SÖZCÜKLER ÖZGÜR DEĞİLSE İNSAN ÖZGÜR DEĞİLDİR

Türkiye nesiller boyun sözcüklerin yasak edildiği bir ülkedir. Sözcükler yasaksa o sözcüğün kavramsal karşılığı olan düşünmek de yasak demektir. Sözlerin ve düşüncelerin yasaklandığı ülkelerde kitaplar rahatlıkla yasaklanır ve yakılır. Bu durum aslında halkın bir bölümünün görmezden gelinmesidir. Farklı düşünen, farklı konuşan, farklı yazan insanların yok sayılmasıdır. Sözcükler, düşünceler ve kitaplar yasaksa artık insanlık yasak demektir. İnsanlığın yasak olduğu bir ülkede fikirler yeşermez, idealler gelişemez ve uygarlık ilerlemez.

İstibdat yani baskı rejimiyle ünlü Osmanlı sultanı II.Abdülhamid döneminde  yüzlerce sözcüklük yasaklar listesi vardı. Padişah’ın yaşadığı sarayı çağrıştırdığı için Yıldız kelimesi yasakların başında geliyordu. Kocaman burnu nedeniyle Abdülhamid “burun” sözcüğünün yazılıp çizilmesini de yasak etmişti. Özgürlüğü, vatanı ve cumhuriyeti çağrıştıran tüm kelimeler ve bu kelimelerin bizatihi kendileri de yasaklıydı. Anayasadan, sosyalizmden, kaybedilen adalar Kıbrıs ve Girit’ten de söz edemezdiniz. Bu sözcüklerle yazılmış bir yazı derhal yasaklanır ve yazının sahibi gözaltına alınırdı.

Diktatörler beğenmedikleri sözcük ve kavramları yasaklayarak vatandaşların zihinlerine pranga vurmaya çalışırlar. 12 Eylül faşizminde de bazı sözcükler ve bazı renkler yasaktı. Yasaklı sözcükler gazetelere ve TRT’ye gönderildiği gibi reklam ajanslarına da iletilmişti. O yıllarda bir reklam ajansında çalışan yazar Hulki Aktunç bu yasakların tanığıdır. Hiçbir metinde “devrim” sözcüğü kullanılmayacaktı. Onun yerine “inkılap” denilebilirdi. Diktatörün soyadı olan “Evren” de (eğer kendisinden söz etmiyorsanız) yasaktı. Evren yerine “kainat” veya “dünya” diyebilirdiniz. Anayasa referandumunda hayır oyunun rengi olan “mavi” sözcüğü de yasaklıydı. Belki “açık lacivert” diyebilirdiniz. 12 Eylül döneminde “Kürt” sözcüğü de yasaktı. Çünkü cuntanın görüşüne göre Türkiye’de Kürt yoktu. Onun yerine karda yürüyen Türkler vardı.

TRT bu yasaklara uymakta hiç zorlanmadığını söyleyebiliriz çünkü kurum zaten kendi içinde uzun bir yasaklar listesine sahipti. Tüm yasaklar kurum içinde oluşturulan Denetim Dairesi Başkanlığı tarafından takip edilirdi. Yasaklara uymayan hiçbir program yayın için onay alamazdı. Yasaklar sadece sözcüklerle sınırlı değildi. Programların dili “milli birlik ve beraberliğe” uygun olacaktı. Bazı yazarların, sanatçıların, şarkıcıların, sendikaların ve sivil toplum örgütleri temsilcilerinin hatta siyasi parti başkanlarının TRT radyolarına çağrılmaları ve TRT ekranlarında boy göstermeleri yasaklanmıştı. İnanması zor ama günümüzde bile bu yasaklar farklı biçimlerde sürdürülüyor. Oluşturulan bir kara liste var ve o listedeki hiçbir isim TRT’ye çağrılmıyor. Ekranda ve radyoda hep aynı isimleri görmenizin nedeni işte bu. Devletin resmi yayın kurumu TRT hiçbir dönem özgür olmamıştır.  

TRT’nin yasakladığı yüzlerce sözcük var. Özgürlük, olanak, devrim, anı,  başyapıt, çağcıl, onursal, görsel, tümce, yanıt, toplumbilim, yasal,  yapay, kuram, yaşam.  Liste uzayıp gidiyor. TRT’ye konuk olarak çağrılan uzmanlar, program esnasında yasaklanmış sözcükleri kullanmışlarsa montajda o bölüm kesiliyor. 

Devletin yayın kurumu TRT’yi örnek alan ama ondan daha sağcı ve milliyetçi bir yayın politikası güden Enver Ören’in TGRT’sinde de  131 sözcükten oluşan bir yasaklı sözcükler listesi vardı. Tüm yayın ve yapım personeline 1995 yılında dağıtılan liste bugün arşivimde duruyor. Bu yazı için çıkartıp baktığımda tıpkı TRT gibi TGRT’nin de sözcükler arasında milli-gayri milli ayrımı yaptığını, halkın Türkçesine ideolojik yaklaştığını görüyorum.

TGRT’nin listesindeki bazı yasaklı sözcükler: Algı, anımsamak, bellek, doğa, içermek, ikilem, kanıtlamak, koşul, kuşku, olanak, onursal, önlem, sorun, sözcük, tasarı, amaç, çekince, devrimsel, etken, gereksinim, girişim, içtenlik, kapsam, öykü, tümce, ulusal, yanıt, yasa, yazgı, yöresel, yapıt, yaşamsal, yerel, yinelemek, yaptırım ve yandaş.

Dikkatinizi çekmiştir, TRT’nin yasaklı sözcükleriyle TGRT’nin yasaklı sözcükleri neredeyse ortak. Bunun nedeni Türkiye’deki kurumları yöneten hakim ideolojik anlayıştır: Yani Türk-İslam sentezi. Dinci, milliyetçi bir söylemin geliştirdiği alaturka zihniyetin yansımaları.   

TGRT’de dini kavramları çağrıştıran bazı ifadeler de yasaklanmıştı. Örneğin Ayvalık’ın tanıtıldığı bir gezi programından Şeytan Sofrası’nın anlatıldığı bölüm tamamen çıkartılmıştı. “Yaratmak” sözcüğünü asla kullanamazdınız çünkü yaratmak Allah’a mahsustu. “En büyük Beşiktaş başka büyük yok” diyemezdiniz çünkü büyüklük ve teklik de Allah’ın sıfatlarından biriydi.

Sadece sözcükler değil, bazı şarkılar ve klipler de sansürlenirdi. Hatta belli bir tarihe kadar TGRT’de şarkı çalmanın yasak olduğunu bizzat ben biliyorum. Şirketin servis araçlarında müzik çalınmaz, yönetim emriyle kurum yapımı olan ilahi kasetleri çalınırdı. Sabahın köründe servise binen her personel, Yenibosna’daki televizyon binasına gidene kadar ilahi dinlemek zorundaydı. Bu yasaklar bir süre sonra hafifletildi.

Türkiye’de hala sözcükler, düşünceler ve kitaplar yasak ediliyor. Herkesin egemen gücün istediği şekilde konuşması, iktidarın sözcükleriyle yazması isteniyor. Tek-tipleştirme siyaseti milli irade söylemiyle örtülüyor. Her fırsatta kurulan “milli birlik-beraberlik” cümlesi, farklı şeyler düşünmeye ve söylemeye çalışanlara karşı bir kalkan olarak kullanılıyor.

Bu topraklarda Abdülhamid sözcükleri, kavramları ve düşünceleri yasakladı. Ondan sonra gelen başka Abdülhamidler sözcükleri yasaklamayı sürdürdü. .

Sözcükler, düşünceler ve kitaplar yasaksa artık insanlık yasak demektir. İnsanlığın yasak olduğu bir ülkede fikirler yeşermez, idealler gelişemez ve uygarlık ilerleyemez.