(Bu yazı 28 Eylül 2024’te Gazete Pencere’de yayınlanmıştır)
Altın Koza Film Festivali için Adana’da bulunan yazarımız Murat Erdin Yaşar Kemal’in romanlarında sıkça sözünü ettiği Anavarza’ya gitti ve yazdı
Anavarza , Adana’nın Kozan ilçesine bağlı Dilekkaya köyü topraklarındadır. Kadirli, Ceyhan ve Kozan ilçe sınırlarının kesiştiği yerdedir. Tarihi Kilikya bölgesinde bulunan antik bir kenttir. Anavarza’nın eski kaynaklarda adı Anazarbos, Anazarba, Aynızarba veya Anazarbus olarak geçmektedir.
Bu antik şehir Sumbas Çayı’nın Ceyhan ile birleştiği yerin 8 km kuzeyinde kuruludur. Ada gibi yükselen bir tepe üzerinde tüm heybetiyle kendini gösterir.
Buranın geçmişinde Roma vardır, Kilikya vardır, Sasaniler, Bizanslılar ve Osmanlılar vardır. Başkaldırı, isyan ve kan davaları vardır. Alıcı kartalların kararttığı sonsuz bir gökyüzü vardır.
Anavarza ve çevresi 525 yılındaki büyük depremden zarar görmüştür. Kent, İmparator İustinianus tarafından onartılarak İustiniopolis adıyla yeniden ayağa kalkmıştır. Ancak 561 yılında ikinci kez deprem olmuş, ardından çıkıp gelen veba, verimli toprakların ortasındaki bu kenti lanetlemiştir. Sürekli saldırılara uğrayan, savaş ve hastalıklardan kafasını kaldıramayan Anavarza ve çevresi nüfusunun büyük bir bölümünü kaybetmiştir.
Bugünkü Kozan’a adını veren Kozanoğulları 16. yüzyıldan itibaren fiilen bağımsız bir Türkmen beyliği olarak bölgeye egemen olmuştur. Halkın hak ve hukukunu yüzyıllarca dış saldırılara karşı onlar korumuştur. Beylere, paşalara ve ağalara karşı yerel halkın hiç bitmeyen bir mücadelesi olmuştur. Yazarlar Çukurova insanının direnişini anlata anlata bitiremezler.
Anavarza Efsanesi
Vaktiyle Anavarza çok mutlu bir şehirmiş, halk huzur içinde yaşarmış. Anavarza Kralı’nın güzeller güzeli bir kızı varmış. Günlerden bir gün Anavarza Kralı’nın bu kızına iki beyin iki oğlu talip olmuş. Kral ve kızı bu durum karşısında beylerden Anavarza’ya su getirmelerini istemiş. Şehre suyu ilk getirecek beyin oğlu kızı alacakmış. Beylerden birinin oğlu kralın kızını etkilemiş. Babasına diyememiş lakin güzel kız içten içe suyu önce onun getirmesini istiyormuş. Maalesef bu gerçekleşememiş. Kralın kızı sevdiğine varamamış. Suyu öbür beyin oğlu daha çabuk getirmiş. Güzel kızı bu duruma dayanamamış ve kendisini Anavarza Kalesi’nden aşağı atmış. Kızın çığlığı hala Anavarza’da yankılanır dururmuş. Adına nice ağıtlar yakılmış, türküler söylenmiş.
Yaşar Kemal İnce Memed’in ikinci cildinde Anavarza kayaları için şöyle yazmıştır:
“Anavarza Kalesi’nin kayalıkları kuzeyden güneye uzanmış bir gemiye benzer. Üstündeki eskimiş, dökülmüş örenleri, yıkıntılarıyla. Anavarza gemisi her zaman durgun bir denizde hiç sallanmadan ağır ağır ilerler.”
Usta’nın Yılanı Öldürseler romanı da Anavarza’da geçmektedir.
“Bu koku Anavarza kayalıklarının kokusuydu. Arılar, kertenkeleler, kekik yavruları, yuvaları, kartal yuvaları, çıngıraklıyılanlar, ok yılanları da böyle kokarlardı. Hoş, ballı, bayıltıcı bir kokudur bu bahar güneşinde. Anavarza kayalıklarında yağmur da başka türlü kokar, o da ıslak kaya kokar.”
Eğer yaşasaydı Yaşar Kemal’in son romanının adı ANAVARZA olacaktı.
Her yazar kendi Çukurovasını yaratır. Kendi Çukurovası’nı bulur. Kendi Çukurovası’ndaki insanları anlatır.
Yaşar Kemal romanlarında yeniden yarattığı Çukurova için şunları kaydeder:
“Çukurova benim yalnız kendi doğduğum büyüdüğüm yer değil, bir çeşit romanımın vatanıdır. Örneğin İstanbul’da Ankara’da, dünyanın herhangi bir yerinde rastladığım bir olayı, bir insani davranışı, bir roman kişisini roman yazarken Çukurova’ya, Çukurova’nın koşullarına, iklimine taşıyorum. Romanlarımda faydalandığım birçok kişiler, davranışlar, psikolojik durumlar, yaratışlar yalnız Çukurova’da öğrendiklerim değildir. Ben Çukurova’yı yeniden romanlarımda yaratıyorum. Yine tekrar edeyim, benim doğduğum büyüdüğüm yer değil; benim romanımın vatanıdır. Orada bir roman ülkesi kurmama karşın günü gününe Çukurova’nın her şeyiyle, ekonomik, psikolojik, sosyolojik, coğrafya Çukurova tarihi ve coğrafyasıdır. Çukurova’da köy köy dolaşarak, hem de yaya, folklor derlemeleri yaptım. Hem de beş yıl. Ağıtlar, tekerlemeler, türkülü hikâyeler, bilmeceler derledim. İlk kitabım 1943 yılında yayınladığım, Çukurova’dan derlenmiş ‘Ağıtlar’ adlı kitaptır. Köylülük durumu benim için, doğa karşısında bin yıllardan bu yana davranışını belirlemiş insanlıktır.”
İşte Anavarza, Kemal’in anlattığı bu Çukurova’nın yüreğidir. Tüm ovanın bekçisi gibi tüm heybetiyle burada durmaktadır. Ama artık Çukurova Yaşar Kemal’in gençliğindeki Çukurova değildir.
Tarımda makineleşme Çukurova’yı sadece sosyal, ekonomik ve kültürel olarak değiştirmiyordu. Coğrafyanın kendisini yeniden şekilleniyor var olan yıkılıyor, yerine de bir benzerini koyamıyordu. Değişim öylesine hızlıydı ki insanlar yerlerinden yurtlarından oluyor, yoksullaşıyordu. İnsanlarla birlikte dağlar, taşlar, dereler, ovalar da yoksullaşıyordu. Başkalaşıyordu.
Çukurova gelişmekte yenilenmekte ve büyümektedir ama bütün bunlar olurken Çukurova’ya ait masallar, mitler, efsaneler birer birer yitip gitmektedir. İnsandaki değişim doğayı, doğadaki değişim de insanı etkilemektedir. Doğa ölmekte ve sessiz çığlığını kimse duymamaktadır.
Evet, Çukurova artık Yaşar Kemal’in çocukluğundaki Çukurova değildir. Çünkü insanlar yok olmuş, devran değişmiş, adetler, gelenekler ölüp gitmiştir.
Artık Yaşar Kemal de yok. Ama Anavarza orada duruyor.
Yolunuz Adana’ya düşerse ne yapın edin Anavarza’yı görün.