HABERLER BİZE NE ANLATIYOR ?

(Bu yazı 17 Ağustos 2024’te mürekkephaber’de yayımlanmıştır)

İsviçreli yazar Alain De Botton’ın Türkçedeki ilk baskısı 2015 yılında Sel Yayınları’ndan çıkan, yeni baskısını Everest Yayınları’nın yaptığı Haberler-Bir Kullanma Kılavuzu kitabı, haberlerin insan üzerindeki etkilerine odaklanmış bir deneme kitabı.

“Haberlere her baktığımızda insan soyunun başına gelebilecek dehşet verici olayların çok çarpıcı kesitleriyle karşılaşacağımızdan emin olabiliriz” diyor Botton. Her gün rastlıyoruz insan soyunun kendi soyundan olanlara yaptıklarını. Ukrayna ve Gazze’deki savaşlar olimpiyatlar sırasında bile durmadı. Sınırımızın ve evimizin dışında meydana gelen tüm olayları izlemek haber bültenlerinin sayesinde oluyor. Düğmeye basıp haberleri ve olayları başlatıyoruz. Kapatıp yattığımızda ise olaylar ve ölümler maalesef bitmiş olmuyor.

Botton’a göre kendi kişisel eğitimimizden sonra kamusal eğitimimizin en önemli parçası haberlerdir. Okuma eylemi yerine tercih edilen görsel ve işitsel edilgenlik, geniş kitlelerin en büyük eğitmeni sayılıyor. Ünlü olmak için değil bilgilenmek için dinleriz. Herkesin ünlü olmak istediği toplumlar, insanın itibar görme olasılığının olmadığı ülkelerde yaşarlar. Haberler bize adalet duygusunu yaşatmak, kötü insanların ve yolsuzluk yapanların mutlaka ceza göreceklerini göstermek için vardır. Toplumsal adaleti haberler ve haberciler savunur.

Ama ne yazık ki haberler bizi çoğu kez ilgisiz ve umursamaz hale getirir diyor Alain De Botton. “Haber metinleri olayları öyle bir şekilde sunar ki onları bütünüyle farklı biçimlerde canlandırma arzumuz ve becerimiz körelir. Haberler insanı uyuşturur.”

Derin umursamazlık Türkiye’de daha çok hissediliyor. Bu yalnızca haberlerin etkisi değil, bizatihi televizyonun kendisi tarafından yapılıyor. Özellikle dizilerde yapılıyor bu. Her biri birbirinden hamasetle yüklü, erkek egemen bir dilin hakim olduğu, laf sokmaya odaklanmış, insanların birbirinin arkasından konuştuğu diziler bunlar. Baş oyuncunun her yaptığının mübah sayıldığı, takım elbise giymiş ama silahlanmış, kadını aksesuar gibi gören roller görüyoruz ekranlarda.

Bazıları ise vatan-millet-sakarya söylemiyle doldurulmuş sözde tarihi diziler. Vatanseverlikten çok siyasetseverlikle yoğrulmuş bir dil egemen bu dizilere. Senaryolarında bir tane ilim-irfan adamına, bilim insanına rastlayamazsınız.

Eskiden sinemalarda kavga sahnelerinde “vur-vur” diye bağıranlar, beğendiği sahneyi alkışlayanlar olurdu. Sanırım televizyondaki dizileri aynı heyecanla izliyor Türk insanı. Tarih, kitaplar yerine hamasetle yüklenmiş dizilerden öğrenildiği için yanlışlar ve yalanlar içinde yüzülüyor. Suçun ve şiddetin meşrulaştırıldığı dizilerin sonucu olarak evde çocuklar, sokakta kadınlar, hastanelerde doktorlar, TBMM’de milletvekilleri dövülüyor.

Herkesi kucaklayacak, ulusu ulus yapacak kavramlar ucuzlatılarak kullanıldığı için bu tiplerin yaptıkları meşru görülüyor, suç işlemek kanıksatılıyor, ırkçılık kitle iletişim araçları eliyle yükselişe geçiyor. Sokakta ve sosyal medyada çokça karşılaştığımız ideolojik fanatizm ve bunun yol açtığı tek taraflı düşünme hastalığı, yaratıcılığı yok ediyor. Türkiye’deki taraflı medya organları yüzünden ortalama bir kitap okurunun bildiği kavramları televizyon izleyicileri bilmiyor.

Türk televizyonlarındaki ana haber bültenlerini eskiden duayen gazeteciler sunardı. Mesleğin temel ilkeleri kollanırdı. Yayıncılığın evrensel ilkelerine önem verilirdi. Üstü başı dökülen insanlar ekrana çıkartılmazdı. Ses tonuna ve Türkçeye önem verilirdi. Sürekli aynı isimlerle program yapılmazdı. Bir konu hakkında konuşulacaksa mutlaka o konunun uzmanı olan kişiye ulaşılırdı. O kişinin siyasi tarafına bakılmazdı. Şimdi ekranlar kimlerle dolu. Modern, seküler ve saygın isimler evlerinde kalmaya mahkum edildiler. Haberlerden sonra başlayan bol oturumlu programlarda hep aynı isimler göze çarpıyor. Ortadoğu’dan Covid hastalığına dek her konunun uzmanı olan bu kişiler, tahammülsüz tavırları ve kötü Türkçeleriyle saç baş yolduruyorlar. Farkına varmadan faşistleşmiş insanların resmi geçidi sürüp gidiyor

Haberlerin ve televizyonun dünyada ve Türkiye’de anlattıkları, topluma etkileri tamamen farklı.  Avrupa’da herhangi bir televizyon kanalında yayımlanan bir yolsuzluk, bir rüşvet haberi herkesi ayağa kaldırırken Türkiye’de belgesiyle ortaya çıkartılmış bir rüşvet haberi siyasi nedenlerle görmezden geliniyor. AHaber’de yayımlanan bir haberin etkisiyle Halk TV’de yayımlanan bir haberin etkisi aynı siyasi gerekçelerle yok farz ediliyor. Haber her şeyiyle doğru olsa bile sırf AHaber’de / Halk TV’de yayınlındı diye kimse itibar etmiyor. Bu durum gerçekleri öğrenmek isteyen bir ülke için ne kadar acıdır. Kamu adına gerçekleri araştıran medya hiçbir dönem bu kadar etkisizleştirilmemişti. Her partinin bir televizyonu var ve bu televizyonların haberleri diğer partilere oy verenler tarafından ciddiye alınmıyor. Onlara göre izledikleri şey haber değil “algı operasyonu.” Ekrandan hiç eksik olmayan “son dakikalar” ile sersemletilmiş sıradan insanlar neye inanacaklarını bilemez haldeler.

Artık çok azalmış “iyi örnekleri” dışarıda bırakarak söyleyelim: Dünya ülkelerinde yayımlanan haberler gerçeklere, kamunun aydınlanmasına hizmet ederken Türkiye’deki haberler ucuzlatılmış siyasete ve o siyasetin basit menfaatlerine hizmet ediyor.

Olan gerçeklere ve o gerçekleri halka sunmakla yükümlü medyanın itibarına oluyor.

2 hakkında “HABERLER BİZE NE ANLATIYOR ?” görüş

  1. Her akşam televizyon kanallarında boy gösteren bu zevatın önümüze koyduğu ürün, aslında bir “fast food” zincirinin önümüze koyduğu menüden çok da farklı değil. Zamanın ruhuna göre, adeta bir tiyatro oyuncusu gibi yapmacık rol kesenlerin yaptığı programlar her gece tüketilip, sindirilip, unutuluyor. Konukların seçimi ise Carl Jung bizi affetsin, nabza şerbet arketiplerden özenle seçilmiş bir grup sözüm ona aydından oluşuyor. Içlerinde bilgesi, kızgını, kavgacısı, kahramanı ve hatta bazen kurbanı dahi oluyor. Bu ucuz Yunan tragedyası her kanalda değişik oyuncular marifetiyle ısıtılıp ısıtılıp önümüze koyulurken, zımni olarak da “aman ha!” notu veriliyor, ağlamak, sızlanmak serbest, yollara dökülmekse sonu bilinemeyecek bir seyri sülük!

Yorumlar kapalı.