STEREO IŞIĞI

(Bu yazı 17 Temmuz 2024’te mürekkephaber.com’da yayımlanmıştır)

Masamda çalışırken radyoda İdil Biret çalıyordu.

Müzik bittikten sonra konuşan sunucu, eserin 1973 yılında TRT’de yapılmış bir kayıt olduğunu söyledi. Sonra ikinci bölümü anons etti. Çalışmayı bırakıp İdil Biret’in notalarına ve kaydın kalitesine odaklandım. Bundan 51 yıl önce kaydı yapılmış bir piyano eserini sanki şimdi çalınıyormuş gibi dinlemenin mutluluğunu yaşıyordum. Kamu yayıncısı olan TRT’nin eşsiz bir arşive sahip olması onu Türkiye’deki diğer tüm yayın kuruluşlarından ayırıyordu.

Radyo çoğu kez başka bir kuşağın yayın organıymış gibi anlatılır. 1940-1980 arasındaki 40 yılın radyonun altın çağı olduğu, televizyonla birlikte önemini yitirdiğinden söz edilir. Oysa bu değerlendirmeler, ana akım medya organını televizyon olarak gören sübjektif bir değerlendirmedir.

Bir radyo akademisyeni olarak bizzat yaptığım araştırmalara bakarak rahatça söyleyebilirim ki radyonun önemi hiç azalmamış ve dinlenme oranları dönemsel etkiler hariç düşmemiştir.

Neden radyonun modası geçsin ki ?

Radyo dediğimiz alet insan sesini bir yerden bir yere hızla taşıyan, sesi müzikle destekleyen, haberleri ve yol durumunu anında aktaran, televizyona ve gazeteye oranla çok kolay erişilebilen harika bir aygıttır. Radyo dinlemek için artık ayrı bir radyo cihazı satın almamıza gerek kalmamıştır. Cebimizdeki tüm telefonlar aynı zamanda bir radyodur. Hem de interneti olan bir radyo. İletişim için insan sesinin önemi neyse, o sesi taşıyarak iletişimi tamamlayan radyonun önemi odur.

Radyo hayatımın her anında oldu ve dijital kanallarla olmaya devam ediyor.  

Çocukluğumda TRT’nin bir-iki kanallı siyah-beyaz televizyonu, buna karşılık sayısı çok daha fazla radyo istasyonları vardı. Okuldan döndüğümde “Okul Bahçesi”ni, “Çocuklarla Başbaşa”yı yahut  benzer çocuk programlarını dinlerdim. Annem evde iş yaparken “radyo tiyatrosu”nu açtırırdı. Korkmaz Çakar’ın efektleri oyundaki sahneleri canlandırıp karşımıza getirirdi. Dramanın en heyecanlı anlarında başımı okul defterimden kaldırır, seslendirenleri görecekmişim gibi radyoya bakardım.

Sadece TRT’nin kanallarını dinlemekle yetinmezdim. Radyonun sihirli kanal arama düğmesini yavaşça çevirir, Türkçenin cızırtıya dönüşüp yok olduğunu, ardından başka dillerin kulağıma çalındığını duyardım. Bu dil bazen Yunanca, bazen Rusça, bazen İngilizce, bazen Arapça olurdu. İşittiklerimi anlamazdım o seslerle birlikte uçan bir halıya binmiş gibi seyahat ederdim. Sesin geldiği ülkeyi düşünür, büyüyüp bir gün oralara gitmeyi hayal ederdim. Radyo çocukluk hayallerimi büyüten bir cihaz olmuştur.

Gazeteci-yayıncı olduktan sonra o ülkelerin hepsine gittim. Her zaman olduğu gibi gerçekler hayallerin arkasından yürümüştü.

Akşamları dersim bittiğinde annemden izin isteyip misafir odasına giriyordum. Evdeki eşyaların en iyisi misafir odasına konduğu için oradaki müzik sistemi benim radyomdan çok daha iyiydi ve en önemlisi stereo yayınları çekebiliyordu. Kanal tarama tuşunu çevirirken stereo  yayına denk geldiğimde yeşil renkli stereo ışığı birdenbire yanar ve kulağıma gelen ses farklılaşırdı. Orada dururdum. Sesi ve müziği stereo dinlemenin keyfini çıkarırdım. Misafir odası büyük ve soğuktu. Ama ben müziğimle mutlu ve sıcacıktım.  

Bazen cihazın kasetçalar bölümüne boş bir kaset takıp sevdiğim şarkıları kaydederdim. Kırmızı REC tuşuyla PLAY yazan tuşa aynı anda bastığımda kayıt başlıyordu. Kayıt esnasında sunucunun araya girip konuşması beni hep sinirlendirirdi çünkü tüm kayıt berbat oluyordu. Hemen STOP düğmesine basıp kayıt yaptığım bölümü başa alırdım.

Kimleri tanımadım ki TRT3 yayınlarında: Beatles, Elvis Presley, Frank Sinatra, Bee Gees, Boney M, The Police, Sting, Tracey Chapman, Tanita Tikaram, Sade, Rafaella Carra, Dalida, Al Bano-Romina Power, Cliff Richard, Soul II Soul, Robert Palmer, Lisa Stansfield, Anita Baker, Micheal Jackson, Lionel Richie, Stevie Wonder, Genesis, Phil Collins, Simply Red, Rod Stewart, Al Jerreau ve daha pek çokları.

Türkçesi çok iyi olan yapımcı ve spikerlerin sunumuyla dinlerdik bu şarkıcıların şarkılarını. Her gün saat 18.00’de başlayan Stüdyo FM programı favorilerimizden biriydi. Yavuz Baydar ve Şebnem Savaşçı’nın yıllara meydan okuyan sesleri hepimizin sessiz hayranlığını kazanmıştı. Hiç kuşkusuz müzik kültürümün oluşmasındaki en büyük pay TRT radyolarının üçüncü istasyonu olan Radyo 3’e aittir.

Yalnızca popüler müzik değildir dinlediklerim. Klasik müzik, caz, new age, urban music, opera, soul, rock ve hatta çocuk şarkıları. Yıllar sonra küçük kızım Zuhal’in TRT’nin Çocuk Korosu’na seçilecek olmasını o günlerde tahmin bile edemezdim. Kızımı her hafta sonu TRT’nin Harbiye’deki radyo binasına götürdüm. Binaya girip-çıkan herkese saygıyla baktım. Büyülü stüdyo ortamına girmenin hazzını yaşadım. Kırmızı “kayıt” ışığı yanar yanmaz sessizliğe büründüm. Zuhal kayıttaydı.

Bu satırları yazarken yine  Radyo 3 dinliyorum. Yarım asırlık bir istasyonun günümüzdeki sesleri farklı programlar sunuyorlar. Sabah kuşağı, Piyano Forte, Allegro, Kitaplığımdaki Müzik, Ses ve Söz, Evrenselleşen Anadolu, Caz ve Tarz, Türk Klasik, Gece ve Müzik, Ustalarla Oda Müziği, Ankara Radyosu Çoksesli Korosu, Barok Esintisi, Klasiklerden Seçmeler ve diğerleri… Her biri müziğin ölümsüz dünyasını anlatan, çalışırken ve düşünürken bana eşlik eden programlar.

Gün içinde kulağıma çalınan anonslar TRT 3 Radyosu’nun 50’inci yaşını kutladığını duyuruyor. Bir yayın kurumu için ne büyük mutluluk. Resmi adı  Türkiye Radyoları Üçüncü Programı  olan TRT Radyo 3’ün kuruluş tarihi 9 Eylül 1974’tür. İTÜ (İstanbul Teknik Üniversitesi) Radyosu’nun deneme amaçlı yaptığı yayını saymazsak Türkiye’de FM bandından yayın yapan ilk radyodur. Başlangıçta 115 merkezdeki vericilerle mono yayın yapan radyo, 1984’te stereo yayına geçti. Bizim evin misafir odasındaki radyoda gördüğüm yeşil stereo ışığı, muhtemelen stereo yayın yapılan ilk programlara aittir. 

Yazar ve akademisyen Tony Judt  (1948 -2010) kendisine sorulan “Amerikan kültürünü meydana getiren üç şey nedir” sorusunu şöyle yanıtlar: “Thomas Jefferson, Chuck Berry ve New York Review of Books.”

Aynı soru bana sorulsaydı şöyle yanıtlardım: “Mustafa Kemal Atatürk, Zeki Müren ve TRT.”

Nice yıllara Radyo 3.