BİR MÜLTECİNİN ŞARKISI

Dünya bir göçerler toplumudur.

Amerika Birleşik Devletleri varolan ülkeler arasında kendi varoluşunu –her ne kadar kurucu kadroyu beyaz Anglo-Saksonlar oluştursa da- tamamen mültecilere borçlu olan en büyük devlet  konumunda. Bu ülkede yapılan nüfus araştırmaları, 2050 yılında beyaz Hıristiyanların azınlığa düşeceğini gösteriyor. Avrupa için de benzer şeyler söylenebilir, ama bir farkla. Kıta Avrupası’nda hızla yükselen nüfus siyahlar değil Müslümanlar. AB nüfus verilerine göre Fransa’da 5 buçuk milyon, Almanya’da 3 buçuk milyon, İngiltere’de ise 1 milyon 800 bin Müslüman yaşıyor. İngiltere ve Fransa’da Afrika kökenli Müslümanlar çoğunluktayken Almanya’da Türkler daha fazla. Avrupa’da Ortadoğu, Afganistan, Pakistan ve Tunus kökenli başka Müslümanlar da var. Brüksel, Kopenhag, Marsilya, Paris, Strasburg, Berlin, Köln, Duisburg, Amsterdam, Rotterdam ve Malmö en çok Müslümanın yaşadığı şehirler sıralamasında başı çekiyor.

Ne kadar gelişmiş olsa da her toplum “kendinden olmayan” kişilerin giderek çoğalmasından rahatsızlık duyuyor. Rasyonel olmayan bu tepki hiç kuşkusuz siyasete de yansıyor. Aşırı sağcı partilerin her seçimde daha fazla oy almasını bu şekilde açıklayabiliriz. “Yabancılar dışarı” diye slogan atan milliyetçi partiler zaman zaman ırkçı yaklaşımlar sergileyip bütün amacı daha iyi bir hayat kurmak olan mültecilere ve göçmenlere yönelebiliyorlar. Geçmişte siyahlar, Protestanlar ve Yahudiler hedefteydi; bugün ise Müslümanlar. Taşıdığı İslam kimliğini köktenciliğin ve Batı nefretinin payandası yapanlar ise konumuzun dışındadır. Sözünü ettiğimiz insanlar; karınlarını daha iyi koşullarda doyurabilmek, düzenli eğitim alabilmek  hatta yalnızca hayatta kalabilmek için ülkesinden ayrılmak zorunda kalanlardır.

Suriye’den Almanya’ya göç eden ve artık Berlin’de yaşayan rap müzik sanatçısı Muhammed Abu Hajar onlardan biri. Yıllar önce ailesiyle birlikte ülkesinden kaçıp denizleri aşmış ve Yunanistan üzerinden Almanya’ya sağ salim ulaşmış. Tüm hayatına zorunlu göçmenliğinin izleri sinmiş. Hiç silinmeyen bu izler Arapça ve Almanca söylediği şarkılara da yansıyor. İşte o şarkılardan birinin tüm mültecileri anlatan acıklı sözleri:

 

Tüm bu insanlarla ey kader bize acı

Denizin mezar olması mümkün mü ?

Denizin bu kadar hain olması mümkün mü ?

Renkler değişti her şey mavi

Boğulmam mümkün mü ?

Ah deniz, beni Mytilenne’e doğru at

Ama lütfen bırak hayatta kalayım

Fırtınalı deniz beni duydu

Aniden ismim Malaja’ya dönüştü

Ama elimde mülteci kimliğim var

Atina, Makedonya ardından Sırbistan

Sınırda bir gazeteci bana vurdu

Kafam yere değdiğinde

Yerin beni yutmasını dilerdim

Yoluma kalbim kırık devam ettim

Merhaba ben mülteciyim

Evim bir sis ve bölünmüş

Büyük halkların ifşasından geliyorum

Haysiyetimden başka bir şeyim yok

Ben iş arıyorum

Herkes diyor Suriyeli yok

Seyahat izni ve İzmir’e yolculuk

Az sonra adım nefere dönüştü

Git-gel yol çok tehlikeli

Yolculuk yarın hayır belki de sonraki gün.

Dünya mültecilerinin sesine kulak vermek lazım.

Halimiz.com / 26 Ekim 2017