ÖZGÜRLÜK İÇİN SÖYLEMEK: NINA SIMONE

(Bu yazı 16 Mayıs 2021 tarihindede kayıprıhtım’da yayımlanmıştır)

Nina Simone kendini bildiğinden beri şarkı söyledi ve özgürlüğü için savaştı. Söylediği şarkılar siyasiydi. Bu yüzden radyolar onun şarkılarını çalmayı reddetti. Beyaz adamın ırkçılığını yüzüne vurmak için her fırsatı değerlendirdi. Ölene dek hiç vazgeçmedi. Genç, yetenekli ama siyah olduğu için mutsuzluğa mahkum edilen tüm ırkdaşlarına sahneden mesajlar gönderdi.

Bir şarkısında şöyle diyordu:

“Ülkem yok, evim yok, ayakkabım yok, param yok, eteğim, kazağım, parfümüm yok, annem babam yok, çocuğum yok, aşkım yok. Peki neyim var ? Saçım var, başım var, beynim var, gözlerim, ayaklarım, kollarım var, canım var ve senin gibi kötü günlerim var.”

Nina Simone kötü günler geçiren insanlar için söyledi. Yalnızca siyahlar için değil tüm insanların özgürlüğü için ömrü boyunca söyleyip durdu.

Netflix’te yayımlanan What Happened Miss Simone belgeselini izleyen herkes, bir sanatçının ırkçı bir ülkede özgürlükler için neler yapabileceğini düşünmeden edemiyor. İçinde yaşadığı zamana ve ülkesine karşı sorumluluk duyan her sanatçı gibi o da çevresinde olup bitenlere kayıtsız kalamıyor.

Her büyük sanatçının insanlara söyleyecekleri vardır. Missisipi Goddam  şarkısı Amerika’daki sivil haklar mücadelesinin marşı haline gelmişti. Simone o şarkıyı, Alabama’da bir kilise içinde öldürülen dört çocuğun ve 1963’te Missisipi’deki evinde öldürülen insan hakları savunucusu Medgar Evers’ın anısına yazmıştı. Irkçı bir dünyaya meydan okuyan şarkı belki de o güne dek yazılmış en kızgın, en isyankar parçaydı. Sanırım hala öyle.

Asıl adı Eunice Kathleen Waymon olan Nina Simone başka bir dünyadan gelmiş gibiydi. Zamana uymayan o değildi zaman ona uymuyordu. Onun yaşarken olmak istediği ve olmasını istediği şeylere izin verilmedi. Ama ölümünden sadece iki gün önce Curtis Enstitüsü ona onursal diploma verdi. Bu enstitü 19 yaşındayken onu konservatuara sırf siyah olduğu için kabul etmemişti.

Sadece Nina Simone değil onun çağdaşı olan pek çok siyah şarkıcı daha özgür bir hayata kavuşmak için mücadele etti. Besteleri, notaları ve şarkıları silah olarak kuşanırken, sahneleri ve konser salonlarını savaş alanı yaptılar. Blues ve caz tüm siyahların ses bayrağıydı. Ray Charles ve Miles Davis gibi diğer Amerikalı sanatçılar da bu savaşın güçlü temsilcileriydi. Hemen hepsi özgürlük için söyledi. Bugün Amerikalı siyahlar en azından yasalar karşısında eşit ve özgürseler böyle sanatçılar ve James Baldwin gibi yazarlar sayesindedir.  

Nina Simone, Ray Charles ve Miles Davis gibi sanatçıları yetiştiren ve Missisipi Goddam gibi şarkıların bestelendiği toplumlar özgür olabilirken, egemen güçlerle çatışmaktan korkanların çoğunlukta olduğu uluslar tek seslere ve tek adamlara mahkum hale gelir.   

Yine aynı platformda, Netflix’te yayımlanan başka bir belgesel Miles Davis: Birth of the Cool  müziğiyle özgürlük arayan başka bir sanatçıyı daha anlatıyor.

Lütfen onu da izleyin.

Herkesin her fırsatta eleştirdiği Amerika’nın, ifade ve yaşam hürriyetini bugünkü düzeye getirirken hangi yollardan geçtiğini daha iyi görün.

Şu soruyla bitirebiliriz: Missisipi Goddam şarkısı bugün kaç ülkede özgürce bestelenebilir ?