DİKTATÖRÜN GÖLGESİNDE

(Bu yazı 27 Eylül 2018’de halimiz.com’da yayımlanmıştır)

Türkçesi 2018 yılında bu isimle yayımlanan kitabın orijinal adı “İki Dünya Arasında.” Yazarı Zainab Salbi. Irak Diktatörü Saddam Hüseyin’in özel pilotluğunu yapmış bir babanın kızı.

Kitabın ilk yayımlanış tarihi 2005 olmasına rağmen Türkçeye bu kadar geç çevrilmiş olması üzücü. Ama Salbi’nin satırlarını sadece Saddam Hüseyin’in yönettiği Irak’ın düştüğü içler acısı hali öğrenmek için değil, tek adam yönetimlerinin benzer özelliklerini görmek ve demokrasinin olmadığı ülkelerde kadınların düştüğü korkunç hali kavrayabilmek için de okuyabiliriz.

Benim için Bağdat’ta büyümek 1970’lerde bir Amerikan banliyösünde büyümekten farklı değildi. Saatlerce annemle birlikte arabayla dolaşarak işlerimizi halleder, alışveriş yapar, piyano, bale ve yüzme dersleri arasında gidip gelirdik” diye anlatmaya başlıyor Salbi, Irak’ın nispeten daha laik, daha modern ve daha renkli olduğu o günleri.. Ama Saddam Hüseyin’in iktidara gelmesinden ve zamanla bir despota dönüşmesinden sonra durum tersine dönüyor. Bir zamanlar Ortadoğu’nun en güzel kentlerinden biri olan Bağdat, bir diktatöre dönüşmeye başlayan Saddam’ın elinde başkalaşmaya başlıyor.

Babası Saddam’ın özel pilotu olan Zainab Salbi, bu ilişki nedeniyle sahip oldukları ayrıcalıklı konumu en yakın arkadaşlarından bile gizliyor. Aile üyelerini öldürmekten çekinmeyen bir diktatörün yanında nefes almanın korkusuyla Salbi, ABD’ye göç ettikten sonra bile eski kimliğini bir süre daha saklamaya devam ediyor. Şöyle anlatıyor:

“Artık televizyon kanallarında tüm dünyanın karşısına çıkıp konuşuyorum ama hala evimin kapısının önünde bile Saddam Hüseyin sözcüklerini yüksek sesle söyleyemiyorum. Günün birinde beni tanıyan biri çıkacak ve işte Saddam’ın arkadaşı olan pilotun kızı diyecek korkusuyla herkesin gözü önünde saklanarak yaşadım.” [1]   

Zainab Salbi Saddam Hüseyin’e “Amo” diye hitap ediyor, yani “amca.” Diktatöre çok yakın olan, aileden sayılan herkes ona böyle sesleniyormuş. Salbi kitabında da Saddam’dan bahsederken “amo” ifadesini kullanıyor. Aslında tüm Iraklıların kendisine “amo” demesini çok istermiş Saddam; tıpkı Almanların Hitler’e “Führer”, İtalyanların Mussolini’ye “Duçe” demesi gibi. “Amo Saddam !”

Irak’ta kanlı bir rejime hükmeden Saddam Hüseyin’in de dünyanın başka diktatörlerine çok benzeyen alışkanlıkları vardı. Zainab Salbi bunları anlatırken aynı zamanda şaşkınlığını da gizlemiyor: “Çoğu Iraklının ondan nefret etmesine karşın nasıl olup da çeyrek yüzyıl iktidarda kaldığı gibi büyük soruları henüz çözemedim. Her Iraklının nasıl konuşacağını, seveceğini, evleneceğini, dua edeceğini, giyineceğini, üzüleceğini, kutlayacağını veya ne öğreneceğini, ne yiyip ne içeceğini ve nasıl öleceğini buyurmayı nasıl başarmış ?”

Tüm diktatörlerin yaptığı gibi Saddam Hüseyin, Iraklılara okumayı, sorgulamayı ve tartışmayı değil seyretmeyi ve inanmayı öğretmiş. Tamamen devlet kontrolündeki medya bunu yapmasını çok kolaylaştırmış. Farklı düşünen ve konuşan herkes “hain” ilan edilmiş. İlkokul arkadaşlarının babaları birer birer gözaltına alınırken Zainab Salbi olanları kavramakta güçlük çekmiş. En sonunda annesi Aliye neler olup bittiğini kızına bir bir anlatmış.

Salbi, “amca” diye hitap ettiği Saddam Hüseyin’den hiçbir kötülük gelmeyeceğine öylesine inanmış ki her şeyin başında gözaltına alınan insanların Irak için kötü insanlar olduğunu düşünmüş. Yavaş yavaş gerçekleri öğrendiğinde ise Irak çoktan bir diktatörlük haline gelmiş. Hatta yurtdışında yaşayan Iraklıların bazı gerçekleri hiçbir zaman öğrenemediğini yazıyor Salbi, tıpkı kendisi gibi:

“Diktatörlük altında donmuş bir yerde yetiştiğim için haklının haksızlığa karşı savaşı, eylemler ve karşı eylemler, siyasi ve toplumsal değişimler, cinsiyet eşitliği gibi temel dinamikleri anlamamıştım. Bunları yurtdışına çıkınca öğrenebildim. Saddam Hüseyin’in Irak’ını George Orwell’in 1984 adlı kitabında gördüm.”

Zainab Salbi’nin kitabını okuduğunuzda bir diktatör olarak Saddam Hüseyin’in Irak’taki portresini çizebiliyorsunuz. Bu, başka diktatörlerle ve faşizmle olan ortak noktaları da gösteriyor bize:

Büyük bir istihbarat ağı kurmak, medyayı  kontrol altına almak, yemeye, içmeye, kadınlara ve lüks arabalara düşkün olmak, silahlara ve kahramanlık öykülerine hayranlık duymak, mahkemeleri kendi amaçları için kullanmak, muhalifleri hainlikle suçlamak, mizahı yasaklamak, büyük binalar ve saraylar yaptırmak, savaş çıkarmak, din ve mezhep ayrımı yapmak, yakınlarını devletin üst görevlerine atamak…

Saddam’ın Irak’ta aslında kendi halkı için dev bir cezaevi inşa ettiğini fark ettiklerinde artık çok geç olmuş.

Kızını Irak’tan (ve Saddam’dan) kurtarabilmek için ona ABD’de yaşayan bir eş bulan annesine önce karşı çıkmış Zainab Salbi. Ama annesi, diktatörü çok yakından tanıyor olmanın kesinliğiyle kızı Zainab’a tokat gibi çarpan bir soru sormuş:
“Çevrene bak Zainab. Parmaklıkları görmüyor musun ?”

O gün yükselen parmaklıkları görmeye başlamış Zainab Salbi, annesini dinleyip ABD’ye gitmiş ve büyük bir mücadele örneği vererek orada tutunmuş.

Onun sıradan bir insan olarak ve bir kadın olarak başından geçenler, doğrusu ibret verici. Bugün Washington DC’de yaşıyor, kitaplar yazıyor ve kurduğu uluslararası derneğin (Women for Women International) çalışmalarını yönetiyor.

Bize de onun ve Irak halkının yaşadıklarından ders almak düşüyor.

[1] Zainab Salbi. “Diktatörün Gölgesinde” Doğan Kitap. Çeviren: Taciser Belge. Şubat 2018.