GORBAÇOV’UN RUSYASI

(Bu yazı 12 Ekim 2017’de halimiz.com’da yayımlanmıştır)

Ekim Devrimi’nin 100’üncü yılındayız.

İnsanlığın icat ettiği ideolojilerden en ideali miydi bilmiyoruz ama 20’inci yüzyılda hür, eşit ve sınıfsız bir toplum isteyen herkese güzel düşler yaşatan bir izleğin, sosyalizmin devlet haline gelmesinin yıldönümünü idrak ediyoruz. İnsan onurunu yüceltmenin, emeğin sıcak yoldaşlığında buluşmanın yıldönümüdür bu.

Peki ama rüyalarda buluştuğumuz romantik sosyalizm ile insanlığa reva görülen sosyalizm  aynı mıydı ?

İngiltere Başbakanı Winston Churchill’in ilk kez 5 Mart 1946’da “Demirperde Ülkeleri” diye tanımladığı ülkeler her ne kadar kendilerine “demokratik halk cumhuriyeti” deseler de hayal edilen sosyalizmle nefes alan sosyalizm arasında hem temsiliyet, hem özgürlük hem de ifade hürriyeti açısından ciddi farklar vardı.

ABD Başkanı Ronald Reagan’ın “Şeytan İmparatorluğu” diye tanımladığı Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSCB), 1991 yılında dağılarak Bağımsız Devletler Topluluğu olarak kümelenen 11 ülkenin ihanetine uğramış, SSCB Komünist Partisi Genel Sekreteri (doğal olarak SSCB Devlet Başkanı) olan Mihail Sergeyeviç Gorbaçov aynı yıl görevinden istifa etmişti.

Gorbaçov’un istifası bekleniyordu zira Ağustos ayında KGB ve ordu içindeki birtakım kişilerin başlattığı darbe girişimiyle iktidardan alaşağı edilmiş, Boris Yeltsin’in başını çektiği ülke içindeki başka dinamiklerin ve Batılı güçlerin desteğiyle üç gün sonra yeniden yönetimi devralmıştı. Ama Gorbaçov artık çatısı ve duvarları olmayan bir evde oturuyordu ve çatırtıları epeydir duyulan komünist rejim yolun sonuna gelmişti.

Gorbaçov 25 Aralık 1991’de istifa ettiğini duyurdu ve henüz 1 yıl önce Nobel Barış Ödülü’nü kazanmış bu sıradışı siyasetçi için (ve tabii ülkesi Rusya için) yeni bir dönem başladı.

Uluslararası yayın kuruluşları “kapitalizmin zaferi” diye duyurdu tüm olanları. Amerikalı siyaset bilimci Samuel P. Huntington, bugün de sıkça sözü edilen ünlü makalesi “The Clash of Civilizations”ı (Medeniyetler Çatışması) 1993’te Foreign Affairs Dergisi’nde yayınladı. (Makale o kadar ilgi gördü ki Huntington üç yıl sonra bunu kitap haline getirdi.) Ona göre ABD’nin liderliğindeki batılı güçler rejim savaşını kazanmışlardı. Yeni dönemde dünya, rejimlerin değil medeniyetlerin mücadelesine tanık olacaktı.

Gorbaçov’un ve Komünizmin Yükselişi

2 Mart 1931’de Stavropol’un Privolnoye köyünde dünyaya gelen Gorboçov’un babası Sergey traktör ve biçerdöver operatörüydü ve mevki sahibi bir parti üyesiydi. Büyükbabası Andrey ise kolektif bir çiftliğin kurucusu ve başkanıydı. Minik Gorbaçov, bir yıl sonra tüm ülkeyi kasıp kavuran acımasız kıtlıkla yüzyüze geldi. Tahıl rekoltesi 70 milyon tonun altındaydı ve bu rakam uçsuz bucaksız Rus topraklarını doyurmak için çok yetersizdi. 1932-33 kıtlığında tüm SSCB’de 5 milyondan fazla kişinin açlıktan öldüğü sanılıyor. [1]

Genç Gorbaçov 14 yaşında traktör makineleri merkezinde yardımcı olarak çalışmaya başladı. Bu seçkin bir işti ve tarım ağırlıklı bir bölge için önemli bir görevdi. 1950 yılında Moskova Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde öğrenim görmeye başladı. Mezuniyetinden iki yıl önce Stalin öldü ve ona tapınmaya alışmış bir ülke için bu emsalsiz bir şok demekti. Aynı yıl üniversitede tanıştığı genç ve güzel felsefeci Raisa Maksimovna ile evlendi. 1955’te mezun olduğunda SSCB’de toplam 8 bin hukuk fakültesi mezunu vardı. 1956 Mart ayında mesleğinde daha 9 yılını bile doldurmadan Stavropol parti merkezinde önemli bir toplantıya çağrıldı ve partinin komsomol örgütünün birinci sekreterliğine getirildi. Yükselmek isteyen herkes gibi o da mutlaka Komünist Parti’ye üye olmak zorundaydı.

1961, SSCB’nin uzaya ilk insanı gönderdiği yıldı. İlk kozmonot Yuri Gagarin komünizmin başarısının dünyadaki simgesi olmuştu ve ülkenin her yerinde onun posterleri asılıydı. Gagarin de tıpkı Gorbaçov gibi parti üyesiydi. Gagarin kızıl bayrağı göklere yükseltirken Gorbaçov yıllar sonra o bayrağı yerinden alıp mavi-kırmızı-beyaz renkli başka bir bayrağa dönüştürecekti.

Ama o zamanlar komünist olmak için en uygun zamanlardı. Bağımsızlıklarını yeni kazanmış dünya ülkeleri Sovyet sistemine sempatiyle bakıyordu. Berlin Duvarı inşa edilmişti ve sosyalist sporcular yarışmalarda rekor üstüne rekor kırıyordu. Temel gıda maddeleri ucuzdu ve tüm Sovyet çocukları iyi bir eğitim alıyordu. Tüm Sovyet halkı iş sahibiydi ki herhangi bir Batılı ülke lideri bunu kendi ülkesi için asla söyleyemezdi.

Gorbaçov 1966’da Stavropol şehri birinci sekreterliğine ve iki yıl sonra bölge sekreteri yardımcılığına getirildi. Stavropol bölgesinin Sovyet sistemi içinde doğal bir cazibesi vardı. SSCB’nin tarım merkezi olmasının yanı sıra en iyi kaplıcalar ve en hoş sayfiye evleri bu bölgenin güneyindeydi ve Krasny Kamny o dönem KGB Başkanı olan Yuri Andropov’un uğrak yeriydi. Protokol gereği Andropov’un ziyaretleri, bölge birinci sekreterliğine yükselen Gorbaçov’un davetiyle yapılıyordu. Genç Mihail, iktidarı temsil eden kişilerle temas etmeye artık başlamıştı.

Devlet Adındaki Tanrı, Parti Adındaki Din

1978’de Gorbaçov tarımdan sorumlu merkez komite sekreteri oldu. Görev gelişinin ardından tahıl rekoltesi 237 milyon tonla en yüksek noktaya ulaştı. Ortaya koyduğu çözüm önerileri ve parti için yazdığı raporlar işe yarıyordu. Ancak özel girişime ayrılan payın artırılması konusuna girmekten çekiniyordu çünkü parti içinde hoş karşılanmayacağını biliyordu. Özel mülkiyet, sigorta yaptırmak ve iş kurmak tıpkı bir dine sahip olmak gibi yasaktı. Araba almak izne bağlıydı ve devletin ürettiği birkaç modelden ve renkten birini seçmek zorunluydu.  Ülkenin her yerinde iki milyona yakın parti çalışanı mevcuttu ve bunlar yapılan işlerin rejime uygunluğunu denetliyordu. 26 bin kolektif çiftlik ve 15 milyon hane, devlet adındaki Tanrıya ve parti adındaki dine uygun hareket etmekle yükümlüydü.

Andropov SSCB Genel Sekreterliği görevinde uzun süre kalamadı. Böbrek hastasıydı ve diyaliz makinesine bağlıydı. 1984 yılında öldü ve onun yerine yaşlı kuşağın bir başka temsilcisi, 72 yaşındaki Konstantin Çernenko göreve getirildi. Ama o da akciğer hastasıydı ve yapması gereken konuşmaları hırıltılı sesiyle güçlükle yapıyordu. Aynı yılın 1 Mayıs kutlamalarında Kızıl Meydan’a bakan protokol locasında yanyana duran tüm iktidar üyeleri her an ölecekmiş gibi görünüyordu. Çernenko’nun yanında dikilen Başbakan  Tikhonov 79, Savunma Bakanı Ustinov 75 ve Dışişleri Bakanı Andrey Gromiko 74 yaşındaydı.

Çernenko öldüğünde Sovyet aklı sürekliliği sağlayacak bir isim üzerinde mutabık kaldı: Mihail Gorbaçov 1985 yılında Genel Sekreterliğe getirildi. Artık Sovyet İmparatorluğu’nun dümeni onun elindeydi. Hızla işe koyuldu ve tüm parti yönetimini değiştirdi. Eduard Şevardnadze ülkenin yeni dışişleri bakanı oldu. Özel mülkiyete izin çıkarken orduya ve silahlanmaya ayrılan bütçede kısıtlamaya gidildi. ABD ve Batı ile olan ilişkiler yumuşatıldı ve çılgınlar gibi süren kıtalararası balistik füze yarışı karşılıklı anlaşmalarla durduruldu.

İki yıl sonra Glasnost ve Perestroika politikaları ilan edildi. 1986’da Çernobil’deki nükleer reaktörün patlaması Sovyet sansürü nedeniyle dünyadan gizlenmişti. Gorbaçov, yeni dönemde devlet sansürünü ortadan kaldırdı.

Bir parti toplantısında yaptığı konuşmada Stalin ve Troçki’yi sert sözlerle eleştirince ülkede hala güçlü olan komünist çekirdeği kızdırdı. Ama Batı, Gorbaçov’un arkasındaydı.

1990 yılında Nobel Barış Ödülü “dünya barışına yaptığı katkılardan ötürü” Mihail Gorbaçov’a verildi. Dünyadaki itibarı zirveye çıkmışken ülkesinde işler aynı şekilde gitmiyordu. Privolnoye’deki hemşerileri bile Gorbaçov’dan nefret ediyordu. Sovyet derin devleti çoktan Gorbaçov’dan kurtulmaya karar vermişti. 1991’de KGB’nin orduyla beraber kotardığı darbe onu iktidardan düşürdü. Ardından yeniden işbaşına geçse de kontrolü kaybetmiş bir geminin kaptanı gibiydi. Hızla yükselen bir güç olarak insiyatifi eline alan Boris Yeltsin, başka bir ülkenin (yeni Rusya’nın) Devlet Başkanı olarak Moskova’nın yeni patronu oluyordu.

Gorbaçov 25 Aralık 1991’de istifa ettiğini duyurdu ve perde kapandı.

Gorbaçov’un Dünyası

Televizyon ve radyo haberlerinde adını en çok duyduğumuz liderlerden biriydi Mihail Gorbaçov. Dev komşumuzdaki gelişmeler hepimizi yakından ilgilendiriyor, Mehmet Ali Birand’ın sunduğu 32.Gün Programı’nı nefes almadan izliyorduk. Yıllarca bizden Kars’ı, Ardahan’ı ve Boğazlar’ı istediği için en büyük düşmanlarımızdan biri diye bellediğimiz Sovyet Rusya’nın artık bir düşman olmaktan çıktığını fark ediyorduk. Hiçbir zaman gülmeyen ve hiçbir dine inanmayan Leonid Brejnev’den, Çernenko’dan ve diğerlerinden farklıydı o. Alnındaki doğum lekesi, güleç yüzü ve güzel eşi Raisa ile verdiği pozlarla bir komünistten çok Batılı bir lidere benziyordu.

İstifa ettikten 4 yıl sonra yayınlanan “Gorbaçov’un Rusyası[2]  kitabının tanıtımı için Türkiye’ye geldiğinde Yapı Kredi Bankası’nın Levent’teki binasında bir basın toplantısı düzenlenmişti. Toplantıya çalıştığım kurum NTV adına gittiğimde onunla karşılaşmaktan büyük heyecan duyduğumu anımsıyorum. Sadece gazeteciler değil, üst düzey banka çalışanları ve davetliler de onu görmekten mutluydu. Orada yaptığımız kısa röportajlarda insanlar Gorbaçov’u “çağ değiştiren bir siyasetçi” diye tanımladılar.

Kuşkusuz o çağ değiştirmeye çalışmak yerine ülkesinin insanlarına daha iyi bir hayat yaşatmak istiyordu. Bunu yapmaya çalışırken çoğu Rus’un tepkisini çekti. Komünist dönemde yokluklarla büyüyen ama devletin iş, ev, sağlık ve okul garantisiyle yaşayan  ortalama bir Rus, hayatında ilk kez kendisine “paran yoksa hiçbir şeyin yok” denildiğini duydu ve bundan kesinlikle Gorbaçov’u sorumlu tuttu.

Mihail Gorbaçov ise görevden ayrıldıktan sonra daha da zenginleşti.

Yapı Kredi Bankası’nın davetlisi olarak Türkiye’ye geldikten iki yıl sonra ABD’nin ünlü hazır gıda zinciri Pizza Hut’un reklamında oynadı ve serbest piyasa ekonomisinin lezzetlerini övdü. On yıl sonra ise onu dünyanın en lüks markalarından biri sayılan Fransız Louis Vuitton’un basın reklamlarında gördük. Gorbaçov, üzerinde çizgili bir takım elbise ve kalın bir paltoyla Rus yapımı bir otomobilin arkasında oturuyor ve pencereden dışarıya, Berlin duvarından geriye kalanlara bakıyordu. Yanında ise Louis Vuitton marka bir çanta duruyordu. Artık o Mihail Gorbaçov değil, Batı dünyasının taktığı isimle “Gorbi” idi.

Dünyanın her yerinde ve her dönemde siyasetçiler, tarihi kendileriyle başlatıp kendileriyle bitirmek isterler. 1918’de SSCB’nin kurucusu Lenin, “Sovyetler Cumhuriyeti, bütün ülke halklarının gözünde yaşayan en büyük örnek olarak kalacak ve bu örneğin devrimci gücü olağanüstü olacaktır” demişti. Gorbaçov bilerek veya bilmeyerek Lenin’in sosyalist dönemini kendisiyle birlikte kapattı ve hem ülkesi hem de dünya için yeni bir tarih başlattı. Bugün 86 yaşında olan bu adam, yaptıklarıyla Lenin’in 1918’de söylediklerini tamamen geçersiz kıldı.

En azından şimdilik.

[1] Martin Walker. The Waking Giant. Abacus Yayınları. Londra. 1986

[2] Gorbaçov’un Rusyası. Hazırlayanlar: Cem Akaş, Sevin Okyay. Yapı Kredi Yayınları. İstanbul. Şubat 1995