MUHAMMED FARİS’İN SURİYESİ

(Bu yazı 5 Ekim 2017’de halimiz.com’da yayımlanmıştır)

Suriyeli Muhammed Ahmed Faris’in olağanüstü öyküsünü Cihangir’de gezdiğim bir sergi vesilesiyle öğrendim. Halil Altındere’nin “Welcome to Homeland – Anavatana Hoşgeldin” adını taşıyan sergisi, ev ile yurt arasındaki kopukluğu yani mülteciliği farklı sanat disiplinlerini bir araya getirerek anlatan küçük ama başarılı bir çalışmaydı.

Muhammed Faris, Altındere’nin iki ayrı mülteci karakteri üzerinden anlattığı dramlardan birinin kahramanı. Halep Hava Harp Okulu’ndan mezun olduktan sonra Suriye Hava Kuvvetleri’ne katılmış. Başarılı bir pilot olan Faris’in kaderi, 1985’te SSCB’nin “Interkosmos Ortak Uzay Uçuşu Programı”na seçilmesiyle değişmiş. Bu program, Sovyetler Birliği ile müttefik olan sosyalist ülke pilotlarının bir kozmonot olarak yetiştirilip Sovyet meslektaşlarıyla birlikte uzaya çıkmasını amaçlıyor.

Suriyeli pilot Muhammed Faris, Sovyet uzmanların verdiği eğitimden sonra 1987’de Soyuz aracıyla uzaya gitti. Tam 7 gün 23 saat, 5 dakika uzayda kaldı. Suriye hava sahasından geçerken Devlet Başkanı Hafız Esad ile konuştu ve kendisine uzun ömürler diledi. O günlerde Suriye’de iç savaş yoktu ve bugünkü Devlet Başkanı Beşar Esad daha çocuktu.

Faris uzaydan döndüğünde artık bir kahramandı. Hafız Esad’ın elinden “Suriye Kahramanı” madalyası, Moskova’dan ise Lenin Nişanı aldı. Şam ve Halep caddelerine adı verildi. Gittiği her yerde büyük ilgi ve itibar görüyordu. Suriye’nin uzaya çıkan ilk kozmonotu olarak üne ve paraya kavuşmuştu. Uzaydaki deneyimlerini panel ve konferanslarda anlattı. Şam Üniversitesi’nde dersler vermeye başladı ve 10 yıl süreyle hocalık yaptı.

Muhammed Faris sonra asıl görevi olan askerliğe dönmek istedi ve yeniden orduya katıldı.   Onu bir kahraman olarak kutsayan Hafız Esad’ın ölümünden dört yıl sonra, 2004 yılında generalliğe yükseltildi. Ama Suriye artık Suriye değildi. Ülkesinde patlayan iç savaş her şeyi değiştirdi. Bu savaş, özgürlüğü arayan bir “Suriye Baharı”mıydı yoksa “devlete isyan”mı ? Faris bir seçim yaptı ve Esad’ın generalliğinden istifa ederek 2012 yılında muhaliflere katıldı. “Kendi halkımı bombalayan bir asker olmak yerine, onurlu bir vatandaş olmayı seçtim” diyecekti daha sonra verdiği bir röportajda. [1]

Ulusal bir kahraman olarak muhaliflere katılması Suriye’de büyük bir etki yarattı. Artık Esad rejiminin hedef tahtasındaydı. Devlet tüm malvarlığına el koydu. El Muhaberat peşine adam taktı. Faris, çok sevdiği ülkesinde daha fazla kalamayacağını anladı.

5 Ağustos 2012’de Kilis’ten ailesiyle birlikte sınırı geçerek Türkiye topraklarına girdi ve sığınma talebinde bulundu. Ülkesi Suriye’de bir uzay kahramanı olan Muhammed Ahmed Faris artık bir mülteciydi. Tıpkı canları pahasına karadan ve denizden sınırı geçerek ülkelerinden kaçan binlerce Suriyeli gibi.

Sığınma talebi kabul edilen Faris İstanbul’a yerleşti. Kocamustafapaşa’da iki odalı bir evde altı kişiyle yaşamaya başladı. Hayatını kazanmak için ülkesinde yaptığı gibi eğitim ve konferanslar verdi. Hala Türkiye’de yaşıyor ve doğduğu kent Halep’i çok özlüyor. Milyonlarca Suriyeli gibi daha iyi bir dünyaya kavuşmak için can atıyor.

Sergiden çıkarken  fotoğrafının bulunduğu broşüre baktım. Faris, bir astronottan çok her Ortadoğu ülkesinde her zaman görebileceğimiz sıradan birine benziyordu. Siyah, gür saçları, esmer teni ve kapkara bıyığıyla tipik bir Suriyeliydi. Ama beni en çok etkileyen şey, Faris’in insanın içine işleyen ve Doğu’nun makus talihini en yalın haliyle anlatan bakışlarıydı. Demokrasinin, hukukun, özgürlüğün olmadığı bir dünyadan bakıyordu Muhammed Faris. Acıların, savaşın ve ayrılıkların dünyasından geleceğe akmak isteyen bakışlardı bunlar. Bir türlü Batı gibi olamayan sistemsizlikler diyarından, dindaşı olduğu ülkeler adına bakıyordu sanki. Daha iyi bir hayata kavuşmak  için denizlerde boğulan, vize kuyruklarında aşağılanan insanları için bakıyordu. Onun ülkesinde ve diktatörlerin yönettiği ülkelerde hiç kimse kendi siyasi görüşünü bir nişan gibi taşıyamıyordu. Kirli bir iktidarın ortağı olduğunuzda o kirli iktidarın elleri tarafından korunup kollanıyordunuz; göğsünüze madalyalar takılıyordu. Hatta caddelere adınız veriliyordu. Ama hukuka sığınıp farklı düşünmeye başladığınız anda o eller boğazınızı sıkmaya hazırdı. Kimsesizler, yoksullar, bebekler, dilenciler, kadınlar, gençler ve uzaya çıkmış astronotlar bile rejimin hedefi olabiliyordu. Çok varlıklı, şöhretli bir iktidar ortağıyken birdenbire malına mülküne el konmuş bir vatan hainine dönüşebiliyordunuz.  Sergiyi gezerken lütfen Muhammed Ahmed Faris’in size nasıl baktığına dikkat edin ve onun şu sözlerini tekrar okuyun:

“Uzayda görebileceğiniz en güzel manzara, Dünya’nın görüntüsü. Çok  rahatlatıcı bir görüntü. Bir bebeğin anneye bakması gibi bakıyorsunuz. Ülkeler arasındaki sınırları görmüyorsunuz. Sınır yok, devlet yok, ayrım yok. Keşke dünyadaki tüm kötü insanları uzaya yollasalar. Kötülük yapmaktan vazgeçeceklerine eminim.”

 

[1] Hürriyet Gazetesi. 6 Mart 2016