HAMLET, FAUST VE DON KİŞOT NEDEN ÖLÜMSÜZ ?

(Bu yazı 11 Aralık 2017’de oggito.com’da yayımlanmıştır)

Öyle insanlar vardır ki kendilerine mahsus bir görüşle insanlığın gizli kalan taraflarını, bazı şeylerin içyüzündeki o gülünçlüğünü, bayağılığı, aşağılığı, iğrençliği görmüşler, gördüklerini de zaman zaman çakan şimşekler gibi aksettirmişlerdir. Bu adamların eserleri göz kamaştırır, endişe verir, şaşırtır; hele çoğu zaman kendilerini anlamayan, anladıkları zaman da bir türlü hazmedemeyen çağdaşlarına büsbütün endişe vermiştir. İşte Shakespeare” diye yazmış Prof. J. Calvet, 1932 yılında basılan kitabında. [1]

Kitabın çevirisini Prof.Suut Kemal Yetkin yapmış ve Remzi Kitabevi tarafından “Dünya Edebiyatının Ölmeyen Üç Tipi: Hamlet, Don Kişot, Faust” adıyla 1945’te yayımlanmış.

Calvet’nin sorduğu soruyu düşünmeden edemiyor insan. Türk ve dünya edebiyatında yazarları tarafından yaratılan hatta bilinirlikleriyle yazarların önüne geçen çok karakter vardır. Anna Karenina, Madam Bovary, Oliver Twist, Piyer Bozukov, Martin Eden ve başkaları… Hepsi ayrı karakterde insanlardır ve tenlerine dokunabileceğimiz kadar canlıdırlar.

Calvet, kitabında Hamlet, Faust ve Don Kişot’u ayrı bir yere koyuyor ve bu üç ismin dünya edebiyatının gelmiş geçmiş en unutulmaz kişileri olduğunu belirterek bunun nedenleri üzerinde duruyor.

Hamlet’i neden unutamıyoruz ? Duygusallığına yenik düşmesi yüzünden mi yoksa içinde yanan intikam ateşinden mi ? Her şeyi düzeltmek için harekete geçip ihanetlere karşı savaştığı için mi ? Sabırsızlığı ve yerinde duramayan ruhunu çok sevdiğimizden ötürü mü ? Hamlet için bir kararsızlık örneğidir derler. “Hayır kararsız değildir” diyor Calvet; “onun hayalete uymak için verdiği karar ilk andan itibaren kesindir. Kendi kendine konuşmaktan bıkmayan Hamlet’in, üstüne aldığı işten sıyrılmak için vicdanı karşısında bu kararı tartıştığı görülmez. Kararsız değildir ama harekete geçmek için bir uçurumu aşmak gereklidir. İşte Hamlet’in yapamadığı şey budur.”

Hamlet’in estiği doğru insan olmaktır aslında. Sahte insanların düşmanıdır. Gerçeklerin takipçisidir. Hamlet’i unutulmaz yapan belki de budur.

Faust’u ölümsüz kılan şey ise bugün yaşananla sonsuzluğun, yaşama isteğiyle evrenselin mücadelesidir. Hamlet’i Shakespeare’in yarattığı gibi Faust’u Goethe yaratmıştır.

Faust her şeyi öğrenebileceğini, her şeyi elde edebileceğini sanmış ve bunu yapabilmek için ruhunu şeytana satmıştı. Hiçbir şeyle tatmin edilemeyen bir karakterdir o. Haz ve iktidar peşinde koşan kalbini şeytan fark etmiş ve onu baştan çıkarmıştır. Tatmin olmak sevginin yerini tutabilir mi ? İşte bu sorunun yanıtını bulamayanlar için Faust hala ölümsüzdür.

Aslında Faust, Ortaçağ’da halk geleneğinin büyüye inanarak yarattığı bir kahramandır. Faust, sevimli bir sihirbazı temsil eden bir kuklaydı. Goethe eski bir kuklayı yakalamış ve ona yeni bir ruh vermiştir.

Goethe’nin Faust’u varlığında tüm insanlığın sevinçlerini, kederlerini yaşamak isteyen, dahi tutkulu, insanüstü bir şeytanın gözaltında tuttuğu bir yaratıktır. Çok şey bildiği için halk ona “doktor” diyordu. Bilginin getirdiği kuşkuyla Faust’un kendine –ve bize- sorduğu temel soru şuydu: “Kaderimizi çizen Tanrı mıdır yoksa şeytan mı ? Sonsuz yaşama ve edebi huzura kavuşabilecek miyiz ?”

Don Kişot ise ayrı bir alemdir.

Hem gülünçtür hem cesur, hem aptaldır hem duygusal. Yeldeğirmenleriyle savaşırken şövalye ruhludur. Kader arkadaşı Sahcho için yaşananlar çok daha farklıdır. Efendisi Don Kişot’un namus ve güzellik için savaşıyor olması hoşuna gider; ama ne yaptıklarını anlamakta çoğu kez güçlük çeker.

Biz Don Kişot’ta saflığı ve adaleti görürüz. Hayatın ikiyüzlü ve nobran gerçekleri karşısında çocuksu ahlakın kırılgan yüzünü görürüz. İçimiz Don Kişot’a ısınırken onun deli olduğunu değil bir kahraman olduğunu düşünmeye başlarız. Maceraya atılırken bindiği atı Rossinante bile bize canlıymış gibi gelir. Bindiği at, kullandığı silahlar ve giydiği kıyafetler Don Kişot’un düzene karşı bir başkaldırısıdır adeta. O, saf insanlıkla ve adaletle o kadar doludur ki her çağda her halk kendisini onda bulmuş ve merakla okumuştur. Bizzat Cervantes kendi eseri için şöyle der: “Çok açık, anlaşılması kolaydır. Çocuklar ve gençler rahatlıkla okurlar. Yetişkinler anlar, yaşlılar göklere çıkarırlar. Bu kitap her çeşit insan tarafından o kadar çok okunmuştur ki insanlar okurken eğlenceli bulurlar ve kendileri gibi olurlar.”

Suut Kemal Yetkin’in kitabın çevirisine koyduğu önsözdeki şu cümleyle bitirelim:

“Don Kişot hayalle hakikatın, Hamlet arzu ile düşünmenin, Faust an ile ebediliğin, yaşamak arzusu ile mutlak bilginin savaşıdır.”

Onları ölümsüz kılan şeyler de bunlar değil midir ?

[1] Prof.J.Calvet. “Les Types Unversels dans les Litteratures Etrangeres” Lanore Yayınları. Paris.